ISSN 1302-0099 | e-ISSN 2146-7153
TURKISH JOURNAL CLINICAL PSYCHIATRY - J Clin Psy: 2 (1)
Volume: 2  Issue: 1 - 1999
REVIEW
1.Psychotherapies in Transcultural Perspective
Cengiz Güleç
Pages 5 - 11
Günümüzde Amerikan tıbbının klinik yetkinlik standartları hasta bakımına biyopsikososyal bir yaklaşımı içermektedir. Bu standart psikiyatride genellikle destekleyici-dışavurumcu (supportif-eks- pressif) bilişsel psikoterapi ve bozukluğa özgü psikofarmasötik- lerin karışık kullanımı anlamına gelmektedir. Bu yazıda, bu hasta bakımı modelinin kroskültürel psikiyatri bağlamındaki öğesi üzerinde odaklanılmaktadır. Çeşitli etnik kökenlerden gelen hastalarda optimal sonuçlara ulaşmaya katkıda bulunan etkenleri tartışılmaktadır. Belirli asli öğelere uyan destekleyici-dışavu- rumcu psikoterapinin, standardı olmayan, kültüre özgü terapilerden daha etkin, verimli ve etik olduğu tezi savunulmuştur.
Contemporary American standards for clinical competence requires a biopsychosocial approach to patient care. Meaning of this standarts is the combined use of supportive-expressive cognitive psychotherapy and disorder-specific medication together in standard psychiatric practice. This paper focuses on the cross-cultural aspects of models of patient care. Common factors affecting a positive outcome in most patients from various ethnic backgrounds are discussed. This paper argues that supportive- expressive psychotherapy which conforms to specific established rules is more ethical, effective and efficient than non-standard- ized, culture-specific therapies.

2.Emotional Intelligence
Ceylan TUĞRUL
Pages 12 - 20
Son yıllarda yapılan pekçok çalışma “zeka" tanımının genişletilmesi ve klasik olarak kabul edilen IQ yani entellektüel zekanın yamsıra EQ yani duygusal zekanın da bu tanım içinde yer alması gerektiğini ortaya koymaktadır. Duygusal zeka duygularının farkında olma, duygularla başa çıkabilme, kendini motive etme, empati kurabilme ve ilişkileri yönetebilme yeteneklerini kapsamaktadır. Yaş, aile ortamı ve cinsiyet duygusal zekanın gelişimini etkileyen en önemli faktörlerdir. Duygusal zeka gelişimindeki aksaklıklar hem insanlararası ilişkilerde sorunların hem de psikolojik rahatsızlıkların ortaya çıkmasında çok önemli bir rol oynamaktadır.
Recent studies revealed that the definition of "intelligence" should be expanded and in addition to classically accepted IQ (entellec- tual intelligence), EQ (emotional intelligence) should also be included in this definition. Emotional intelligence consists of the abilities like knowing own emotions, managing emotions, motivating oneself, being empathic and handling relationships. Age, family environment and gender are the most important factors that effects the development of emotional intelligence. The problems that arise during the development of emotional intelligence play an important role in the occurance of both interpersonal relation problems and psychological disturbances.

RESEARCH ARTICLE
3.Changes in Lipid Metabolism in Generalized Anxiety Disorder
Levent SEVNÇOK, Aslıhan Büyüköztürk
Pages 21 - 25
Yüksek kolesterol düzeyleri koroner kalp hastalıkları için önemli bir risk etkenidir. Şimdiye kadar yaygın anksiyete bozukluğu (YAB) ve kan lipid düzeyleri arasındaki ilişkiyi araştıran az sayıda çalışma yapılmıştır. Bu çalışmada YAB olan 27 hastada, 24 kişiden oluşan kontrol grubuyla karşılaştırmalı olarak kan kolesterol, trigliserid, yüksek dansiteli lipoprotein (YDL), düşük dan- siteli lipoprotein (DDL) ve çok düşük dansiteli lipoprotein (ÇDLL) düzeylerini inceledik. Ayrıca hastalık süreleri ve anksiyete şiddeti ile lipid düzeyleri arasındaki ilişkiyi de araştırdık. Sonuçlarımız YAB'de kolesterol ve trigliserid düzeylerinin kontrol grubuna göre anlamlı olarak yüksek olduğunu göstermektedir. Anksiyete şiddeti ve hastalık süreleri ile lipid düzeyleri arasında anlamlı bir ilişki bulunmamıştır. Elde ettiğimiz bulgular noradrenerjik etkinlikteki artışın YAB'de kolesterol ve trigliserid artışlardan sorumlu olabileceğini göstermektedir.
High cholesterol levels are among the important risk factors for coronary heart disease. To date, there have been a few of studies which examine the relationship between generalized anxiety disorder (GAD) and blood lipid levels. In the present study, we exam-ined blood levels of cholesterol, triglyceride, high-density lipoprotein (HDL), low-density lipoprotein (LDL), and very low-density lipoprotein (VLDL) in 27 patients with GAD in comparison to 24 control subjects. We also investigated the relationships among the duration of illness, the severity of anxiety and lipid levels. Our results indicate that the cholesterol and triglyceride levels in GAD group are significantly higher than control group. We found no significant relationships among the duration of illness, the severity of anxiety and lipid levels. Our findings suggest that increased noradrenergic activity may be responsible for the elevations in cholesterol and triglyceride levels in patients with GAD.

4.Clinical Features in Trichotillomania
Vehbi Keser, Raşit TUKEL, Nuray KARALI, Celal ÇALIKUŞU, Tuba ÖZPULAT Olgun
Pages 26 - 33
Bu çalışmada, 19 trikotilomani hastasında, demografik ve fenomenolojik özellikler, eşlik eden psikiyatrik bozukluklar ve aile öyküsü araştırıldı. Hastalar, sosyodemografık ve klinik özelliklere ilişkin yarı-yapılandırılmış bir görüşme formu, DSM-III-R için Yapılandırılmış Klinik Görüşmesi, DSM-III-R Kişilik Bozuklukları için Yapılandırılmış Klinik Görüşme Kılavuzu ile değerlendirildi. Hastaların % 84'ü kadındı. Trikotilomaninin başlama yaşı ortalamasının 15.4, hastalık süresi ortalamasının 11 yıl olduğu saptandı. Hastaların, %79'unda saç koparma esas olarak saçlı deridendi. Saç koparma sonrasında, tüm hastalar rahatlama yaşarken; ondört hastanın (%73.7) ayrıca haz duygusu yaşadığı belirlendi. Trikotilomaniye ek olarak, hastaların %21'inde obsesif kompulsif bozukluk, %21'inde distimi, %10.5'inde yaygın anksiyete bozukluğu %5.3'ünde şimdiki major depresif epizod, %15.8'inde geçmiş major depresif epizod tanıları konuldu. Hastaların %36.8'inde kişilik bozuklukları mevcuttu. Elde ettiğimiz bulgular, konuyla ilgili yayınlarda bildirilen sonuçlarla karşılaştırılarak tartışıldı.
In this study, we investigated the demographic and phenomenological features, comorbidity, and family history in a series of 19patients with trichotillomania. The patiens were assessed with a semistructured interview that focused on the demographic characteristics and hair-pulling behaviour, the Structured Clinical Interview for DSM-III-R, the Manual for the Structured Clinical Interview for DSM-III-R Personality Disorders. Eighty-four percent of the patients were female. The mean age at onset of hair pulling was 15.4 years, the mean duration was 11 years. Seventy-nine percent of the subjects reported pulling out hair primarily from the scalp. All subjects described a sense of relief, 14 (74%) gratification after pulling out their hair. Twenty-one percent of the patients had an associated diagnosis of obsessive compulsive disorder; 21% dysthymia; 10.5% generalized anxiety disorder; 5.3% current major depressive episode; 15.8% past major depressive episode. Personality disorders were present in 36.8% of the patients. We have discussed our findings in the light of the literature.

REVIEW
5.Posttraumatic Stress Disorder
Fuat Özgen, Hamdullah AYDIN
Pages 34 - 41
Travma sonrası stres bozukluğu (TSSB), ağır bir psikolojik travma sonrasında ortaya çıkan, travmatik olayın tekrar tekrar yaşanması, olayı hatırlatan uyaranlardan kaçınma ve artmış uyarılmıştık gibi özgül semptomlarla kendini gösteren bir bozukluktur. Etiyolojide psikolojik faktörler, hipotalamopitüiteradrenal aks (HPA) ve serotonerjik sistemin disfonksiyonu ile adrenerjik hiperaktivite rol almaktadır. HPA aksında, plazma ve idrar korti- zol düzeyinde ve DST pozitifliği oranında azalma ile glukokor- tikoid reseptör sayılarında artış bulunmaktadır. Makalede travma sonrası stres bozukluğu; semptom, etiyoloji ve tanı açısından yazın ışığında gözden geçirilmiştir.
Posttraumatic Stress Disorder (PTSD) is a psychiatric disorder with specific symptoms that include being lived the witnessing or confronting traumatic events recurrently, avoiding the remem- berances and startling. Psychological factors, HPA axis and sero- toninergic systems disfunctions and adrenergic hyperactivity play an important roles in the etiology of PTSD. However, there are decreased plasma and urine cortisol levels, low frequency DST pozitivity and increased glicocorticoid receptors. In this article, symptoms, etiology and diagnosis of the PTSD was discussed in the light of literature.

6.Art, Self-Object and Inspiration
Melike Güney
Pages 42 - 45
Bu yazıda sanatçının benliği ile benlik nesnesi olarak işlev gören sanat yapıtı arasındaki ilişkiler tartışılmış ve yaratıcı süreç içinde sanatçının yaşantılarının değişime uğrayarak estetik elementler yardımı ile bir sanatsal yapıta dönüştüğü açıklanmaya çalışılmıştır.
This paper discusses how the art object can junction as a selfobject for the artist and comments on the transformation of the artist's inspirational experiences to the work of art with the contribution of aesthetic elements.

7.Self-injurious Behavior (Self-Mutilation)
Saynur CANAT
Pages 46 - 48
Kendini yaralama davranışı (self-mutilasyon, self-injury, self- harm) bilinçli bir intihar amacı olmaksızın, tasarlanmış bir şekilde beden dokularına zarar verici karmaşık bir grup davranış olarak tanımlanmaktadır. Döğme, dini ayinlerde zincirle vurma, şiş batırma gibi kişinin kendi dokularına zarar verdiği tasarlanmış ve intihara yönelik olmayan kültürel olarak kabul gören davranışlardır. Bir belirti olarak kendini yaralama davranışı ağır mental retardasyon gösteren kimselerde, borderline ve diğer kişilik bozukluklarında, yeme bozukluklarında ve yapay bozukluklarda görülen bir durumdur. Bu yazının amacı kendini yaralama davranışının etiyolojisinin, kliniğinin ve tedavisinin gözden geçirilmesidir.
Self-injurious behavior (self-mutilation, self-harm) has been described as a complex group of behavior resulting in deliberate destruction of body tissue without conscious suicidal intent. Deliberate, nonsuicidal destruction of one's own body tissue, occurs in such culturally sanctioned practices as tattooing, body piercing and healing, spiritual and order preserving rituals. As a symptom self-injurious behavior is common among people with severe mental retardation, borderline and other personality dis-orders, eating disorders and factitious disorder. The purpose of this paper is to review etiology, clinical features and therapy of the self injurious behavior.

8.Transsexualism: Related Concepts and Sex Reassignment Interventions
Mehmet SUNGUR, Özlem YALNIZ
Pages 49 - 54
Cinsel kimlik bozuklukları ve bu bağlamda transseksüalite muhtemelen insanoğlunun tarihi kadar eski olmasına karşın bir fenomen olarak ele almışı ancak son kırk yıl içinde olmuştur. Bu bağlamda transseksüalite: XX. yüzyılın bir öğretisi midir, yoksa çağımızda cinsel tutum ve davranışlarla ilgili bireysel farklılıklar geçmişe oranla daha kolay mı dile getirilmektedir? Bu yazıda, bu sorunun yanıtı giderek daha çok tartışılan transseksüalitenin değerlendirilmesi, tanı ölçütleri, sıklığı, yaygınlığı, cinsiyetlere göre dağılımı ve etiyolojisi gözden geçirilerek yanıtlanmaya çalışılmıştır. Primer transeksüalite kavramı gözden geçirilmiş, cinsiyet düzenleme operasyonlarının sonuçlan ve hangi olguların bu tür girişimlere daha uygun aday olabileceği tartışılmıştır.
Despite the fact that transsexualism is a gender identity disorder which is probably as old as the history of mankind, it is recognized as a phenomenon only in the last four decades. In this context: Is transsexualism a phenomenon of the XX th century or is it just that in this era personal differences on sexual attitudes are more tolerated, and therefore more readily declared? This paper aims to review the assessment, diagnostic criteria, incidence, prevalence, sex ratio and etiology of transsexualism which may help to answer the question above. The concept of primary transsexualism is reviewed and the outcomes of sex reassignment surgery as well as those cases which are better candidates of a successfulI intervention are discussed.

RESEARCH ARTICLE
9.The Characteristics of the Institutions which Give Psychiatric Education and Services in Pre-and/or Post- Graduate in Turkey
Orhan Doğan
Pages 55 - 61
Bu çalışmada mezuniyet öncesi ve/veya sonrası psikiyatri eğitimi ve hizmeti veren yirmisekiz kurumun özellikleri araştırılmıştır. Veriler, anket formuyla toplanmıştır. 28 kurumun çeşitli özellikleri kurumlara ve kurumlarm bulundukları yere göre değerlendirilmiştir. Üniversitelerde öğretim elemanı sayısı az, diğer kurumlarda hizmet yükü çok bulunmuştur. Eğitimin ve hizmetin kalitesini arttırmak için önerilerde bulunulmuştur.
In this study, it has been investigated that the characteristics of twenty-eight instituions which give psychiatric education and psychiatric services in pre-and/or post-graduate. The data have been collected by a questionnaire form. The characteristics of twenty-eight institutions have been assessed according to the kind of institutions and where they are placed. It has been found that the number of education members is not enough in universities and the service responsibility is too much in the other institutions. In order to increase the quality of education and services, some suggestions have been proposed.

CASE REPORT
10.Panic Disorder and Psychological Defence Processes of a Quadriplegic Patient
Oya AYDINER, Işın BARAL KULAKSIZOĞLU
Pages 62 - 66
Medulla spinalis yaralanmaları hastanın yaşantısında sosyal, psikolojik ve bedensel açıdan önemli sorunlara yol açar. Depresyon, panik bozukluğu, posttravmatik stres bozukluğu, depresif ve/ya da anksiyeteli uyum güçlükleri, akut stres reaksiyonları ve diğer anksiyete bozuklukları gibi fiziksel hastalığa ikincil gelişen psikiyatrik bozukluklar medulla spinalis yaralanmalarında görülebilir. Birey yeni durumuna uyum sürecinde başetme yolları geliştirir. Hastalarda en sık inkar, minimizasyon ve rasyonalizasyon savunmaları kullanılır. Erken dönemlerde tedavi ve yeni duruma uyumu kolaylaştırıcı olabilen bu başa çıkma yolları ilerleyen dönemlerde uyum bozucu da olabilir. Bu yazı, kuadripleji gelişiminden sonra özellikle inkar savunma mekanizmasını kullanan, yeni durumunu kabullenme güçlüğü çeken ve psikiyatrik olarak panik bozukluğu tanısı alan genç, erkek olgu ile ilgilidir. Bu yazının amacı; fiziksel hastalıklarda bireylerin tedavisinde multidisipliner biyopsikososyal yaklaşımın gerekliliğini vurgulamaktır.
The spinal cord injuries cause important social, psychological and physical problems in daily life of the patients. Due to spinal cord injuries secondary psychiatric disorders occur related to physical illness such as depression, panic disorders, posttraumat- ic stress disorders, adjustment disorders (with depression and/or anxiety), acute stress reactions and other anxiety disorders. In the process of adaptation to the new situation, patient develops some ways to cope. Spinal cord injured patients generally use denial, minimization and rationalization. Early coping mechanisms may facilitate treatment and the adaption to the new situation in the early stages on the contrary may became maladaptive in the later stages. In this paper a young man who use especially denial as a defense mechanism, who has difficulties about acceptance of his physical status and who has been diagnosed as a panic disorder after the development of quadriplegia is presented. The aim of this paper is to emphasize the necessity of multidiciplinary, biopsychosocial treatment approach to the patient with physical illness.

LookUs & Online Makale