ISSN 1302-0099 | e-ISSN 2146-7153
KLİNİK PSİKİYATRİ DERGİSİ - Turkish J Clin Psy: 6 (4)
Cilt: 6  Sayı: 4 - 2003
ARAŞTIRMA MAKALESI
1. 
Marmara Depreminden Etkilenen İki Ayrı Bölgede Ergenlerde Depresyon, Kaygı ve Davranış*
Depression, Anxiety and Behavior Among Adolescents in Two Affected Areas after the Marmara Earthquake
Osman SABUNCUOGLU, Ahmet ÇEVİKASLAN, Meral Berkem
Sayfalar 189 - 197
Bu çalışmanın amacı Marmara depreminden sonra Gölcük Ford- Otosan Çadırkenti'ne yerleştirilen 25 ergen ile İstanbul-Avcılar'da yaşayan 24 ergenin depresyon, anksiyete ve davranış özelliklerini saptamak; yerleşim yeri, cinsiyet ve barınma koşullarının etkilerini değerlendirmektir. Depremden sonraki altıncı ayda yürütülen çalışmada, 13-18 yaş arası ergenler Çocuklar İçin Depresyon Ölçeği (ÇDÖ) ve Çocuklar İçin Durumluk-Sürekli Kaygı Envanterini (ÇDSKE) doldurdular. Ebeveynler Çocuk ve Gençler İçin Davranış Değerlendirme Ölçeğini (ÇDDÖ) tamamladılar. Sonuçlara göre Gölcük ve Avcılar arasında depresyon, kaygı ve davranış istatistiksel olarak anlamlı farklılık göstermemektedir. ÇDDÖ'nün ortalaması 60 puan sınırını geçen tek altölçek Gölcük örneklemine ait Anksiyete-Depresyon altölçeğidir. Gölcük örnek- teminde kızların erkeklere göre durumsal kaygılarının yüksek olduğu bulundu (p=0.0345). Avcılar örneklemi cinsiyet açısından karşılaştırıldığında ise kızların ÇDDÖ'nin Geriçekilme, Somatik, Sosyal sorunlar, Agresyon altölçeklerinde daha yüksek (p = 0.0018, p=0.03!2, p=0.0491, p = 0.0088), Okul altölçeğinde ise daha düşük puanlar aldığı bulundu (p=0.0005). Biri depremin merkez üssünde, diğeri daha uzakta olan yıkıcı ve ölümcül etkinin yaşandığı her iki merkezde de benzer bulguların elde edilmesi anlamlıdır. Çadırkentte yaşıyor olma ve kendi evinde yaşıyor olma durumları da fark yaratmamıştır. Deprem öncesinde yaşadıkları evlerde barınmaya devam eden Avcılar örnekleminde cinsiyet açısından ortaya çıkan farklar çadırkentte barınan Gölcük örneklemi gibi aynı yaşama ortamını ve duygusal yakınlığı paylaşıyor olmama ile açıklanabilir.

2. 
Şizofreni Hastalarında Aile Ortamı ve Duygu Dışavurumunun Değerlendirilmesi
Assessment of Expressed Emotion and Family Environment in Schizophrenic Patients
Verda Tüzer, Ayşe Devrim BAŞTERZİ, Çiğdem AYDEMİR, Cebrail KISA, Erol Göka
Sayfalar 198 - 203
Duygu dışavurumu aile ortamıyla ilgili bir ölçüm olarak psikiyatrik relapslarırı önemli psikososyal yordayıcısıdır. Bu çalışmanın amacı; aile ortamı ve duygu dışavurumu değişkenlerinin psikopatoloji şiddeti ile ilişkisinin araştırılmasıdır. DSM-IV tanı ölçütlerine göre şizofreni tanısı alan 32 hasta ve bu hastaların birlikte yaşadığı birinci derece aile üyelerinden biri çalışmaya dahil edilmiştir. Yatışta hastalar Pozitif Belirtileri Değerlendirme Ölçeği (PBDÖ) ve Negatif Belirtileri Değerlendirme Ölçeği (NBDÖ) ile değerlendirilirken yakınlarına Aile Ortamı Ölçeği (AOÖ) ve Duygu Dışavurumu Ölçeği (DDÖ) uygulanmıştır. Hastalara ayrıca hastaneden taburcu olmadan önce Aile Ortamı Ölçeği (AOÖ) ve Duygu Dışavurumu Düzeyi (LEE) ölçeği uygulanmıştır. Pozitif belirtileri değerlendirme ölçeği puanlarıyla hasta tarafından doldurulan aile ortamı ölçeğinin kontrol alt ölçeği puanları arasında (p=0.008) pozitif korelasyon vardır. Pozitif belirtilerle DDÖ toplam puanı arasında (p=0.039) ve DDÖ eleştirellik/düşmancıllık alt ölçeği puanlan arasında da (p=0.046) pozitif korelasyon vardır. Negatif belirtileri değerlendirme ölçeği puanlanyla DDÖ toplam puanı arasında pozitif korelasyon (p=0.04) belirlenmiştir. Hasta tarafından doldurulan aile ortamı ölçeğinin kişilerarası ilişkiler alt ölçeği puanıyla LEE ölçeğinin duygusal tepki (p=0.044), hastalığa karşı tutum (p=0.009) ve hoşgörü/beklenti (p=0.01) alt ölçeği puanları arasında negatif korelasyon vardır. Şizofreni hastalarında aile ortamı değişkenleri psikopatoloji şiddeti bakımından dikkate alınması gereken faktörlerdir. Aile ortamını düzeltmeye yönelik müdahaleler hastalığın seyrine olumlu katkılarda bulunabilir.

3. 
Panik Bozukluğu Alt Tiplerinin Belirtiler Açısından Araştırılması
The Determination of Panic Disorder Subtypes According to Symptoms
Sibel Örsel, Olga GÜRİZ, Asena AKDEMİR, Hakan Türkçapar
Sayfalar 204 - 212
Bu çalışmanın amacı panik bozukluğu olan bir grup hastada panik bozukluğu belirtilerinin dağılımının araştırılarak panik bozukluğu alt tiplerine karşılık gelen panik bozukluğu belirti kümelerinin olup olmadığının belirlenmesidir. SSK Ankara Eğitim Hastanesi’ne başvuran ve DSM-IV Panik Bozukluğu ölçütlerini karşılayan 18-65 yaş arası, çalışmaya katılmayı kabul eden toplam 60 hasta alınmıştır. Belirti Dağılım Anketi, Hamilton Anksiyete Ölçeği, Klinik Global İzlenim Ölçeği uygulanmış ve alt tiplerin varlığı faktör analizi ana bileşenler yöntemi, student-tve x2 testleriyle araştırılmıştır. En sık saptanan belirtiler çarpıntı, huzursuzluk hissi, ölüm korkusu, titreme, ağız kuruluğu, ümitsizlik ve çaresizlik hissi olmuştur. Bunlardan üçü DSM-IV belirtilerinde yer alırken, özellikle bilişsel belirtiler olan huzursuzluk, ümitsizlik ve çaresizlik hissi yer almamaktadır. Belirti dağılımına göre terleme ve kusmanın kadında daha sık olduğu; şiddet açısından bakıldığında çarpıntı, titreme, uyuşma belirtilerinin yine kadın grubunda istatistiksel olarak daha şiddetli olduğu saptanmıştır. Faktör analizi sonucunda kardiyovasküler, bilişsel, gastrointestinal ve vestibuler belirtiler ile gerginlikle ilgili maddelerin yer aldığı dört faktör elde edilmiştir. Çalışmada üzerinde durulması gereken önemli noktalardan biri hastalar tarafindan sık bildirilen huzursuzluk, ümitsizlik, çaresizlik hissi, ağız kuruluğu ve dikkatini toplayamama belirtilerinin DSM-IV dışı belirtiler olmasıdır. Belirtilerin şiddet derecelendirmeleri üzerinde uygulanan faktör analizi sonucunda 4 faktörlü bir model elde edilmiştir. Sonuç olarak panik bozukluğu hastaları değerlendirilirken mevcut tanı sınıflamalarındaki panik atağı belirtilerinin yetersiz olduğu ve alt tipleri belirlemeye uygun olmadığı göz önüne alınmalıdır. Alt tiplerin belirlenmesi panik bozukluğunun gidişi ve tedavi yöntemleri konusundaki çalışmalara katkı sağlayabilir.

4. 
Otistik Çocuklarda Saç Kurşun Düzeylerinin Araştırılması
Investigation of Hair Lead Level in Autistic Children
Özgür YORBIK, Bengü DİLAVER, Adnan CAN SEVER, Cemal AK Ay, Ahmet SAYAL, Teoman SÖHMEN
Sayfalar 213 - 216
Kurşun merkezi sinir sistemine toksik etkisi olan bir elementtir. Bazı araştırmalarda kurşunun otistik bireylerde kontrol grubuna göre yüksek düzeylerde olduğu bildirilmiştir. Bu araştırmanın amacı pikası olmayan otistik çocuklar ile sağlıklı çocukların saç kurşun düzeylerini araştırmaktır. Otuzbeş otistik çocukta ve 29 sağlıklı çocukta oksipital bölgeden alman saç örneklerinde grafit fırınlı spektrofotometri yöntemi ile kurşun düzeyleri ölçüldü. Otistik çocukların saç kurşun düzeyi ile sağlıklı çocukların saç kurşun düzeyleri arasında istatistiksel olarak önemli bir farklılık bulunmadı (p>.05). Bu çalışma otistik bozukluğun yüksek kurşun düzeyleriyle ilişkili olmadığını desteklemektedir.

5. 
Lise ve Üniversite Öğrencilerinde intihar Olasılığının Değerlendirilmesi
The Use of Suicide Probability Scale in High School and University Students in Turkey
Ayşe Gülsen CEYHUN, Birsen CEYHUN
Sayfalar 217 - 224
intihar araştırmalarında ergenlik döneminde intihar, bugün en önemli konulardan biridir. Bu araştırmanın amacı lise ve üniversite öğrencilerinde intihar olasılığını belirlemektir. Araştırma grubu 1400 öğrenciden oluşmuştur. Lise grubunda 600, üniversite grubunda 800 öğrenci vardır. Demografik özellikleri belirlemek için bir soru formu ve intihar Olasılığı Ölçeği (İOÖ) uygulanmıştır. Öğrencilerin sınıflarında grup uygulaması yapılmıştır. Lise ve üniversite öğrencilerinin lOÖ'den aldıkları puan oldukça yüksektir. Lise öğrencileri için X: 65.33, üniversite öğrencileri için X: 59.5l'dir. Cinsiyet açısından değerlendirildiğinde her iki grupta da erkek öğrencilerin intihar olasılığı ölçeğinden aldıkları ortalama puan kızlardan daha yüksek olarak saptanmıştır. Alt ölçekler açısından değerlendirildiğinde grubun en yüksek puanı umutsuzluk alt ölçeğinden aldığı görülmektedir. Elde edilen bulgular lise ve üniversite öğrencilerinin intihar olasılığı açısından risk grubunu oluşturduğunu göstermektedir.

DERLEME
6. 
Böbrek Transplantasyonu ve Psikiyatri
Kidney Transplantation and Psychiatry
Gamze OZÇURUMEZ, Nilgün TANRIVERDI, Leyla ZİLELİ
Sayfalar 225 - 234
Böbrek transplantasyonu öncesinde psikiyatrdan beklenen, alıcının, ruhsal durum muayenesini yapması, psikiyatrik öyküsünü sorgulaması, psikiyatrik hastalık öyküsü varsa yineleme riskini değerlendirmesi, organ yetmezliği nedeniyle olası farmakokinetik ve farmakodinamik değişiklikleri ve bağışıklık dizgesini baskılayan ilaçlarla psikotrop ilaçlar arasındaki etkileşimleri dikkate almasıdır. Tedaviye uyum öyküsü, aile ve sosyal desteğin yeterli olup olmadığı, transplantasyona bilişsel ve duygusal yönlerden ne ölçüde hazır olunduğu, karar verme yetisi, transplantasyonla ilgili beklentilerin gerçekçi olup olmadığı, başetme düzenekleri, engellenme eşiği ve dürtü kontrolü gözden geçirilmesi gereken diğer unsurlardır. Çoğu merkez için psikiyatrik değerlendirmenin organ transplantasyonlarında kullanılmasının başlıca nedeni tedaviye uyum göstermeme olasılığı olan hastaları önceden belirleyip programdan dışlamaktır. Vericilerin psikiyatrik değerlendirmelerine ilişkin standart bir uygulama bulunmamaktadır. Vericinin, böbreğini bağışlamasının yol açabileceği zararlar ile organ reddi olasılığı hakkında yeterli bilgiye sahip olup olmadığı, transplantasyonla ilgili beklentileri, karar verme yetisi, psikiyatrik öyküsü, bilinç ya da bilinç dışı süreçlerdeki güdülenmeleri, aile dinamikleri ve transplantasyon sonrası alıcı-verici ilişkisinin zedeleneceğine işaret eden etkenler gözden geçirilmelidir. Alıcı ve verici adaylarının seçimi, böbrek transplantasyonu sürecinde alıcı ve vericilerde gözlenen ruhsal sorunlar ve bu sorunların yaşam niteliği üzerine olan etkileri bu yazıda gözden geçirilmesi amaçlanan belli başlı konulardır.

OLGU SUNUMU
7. 
Otistik Belirtilerle Başvuran İki Çocukta Farklı Klinik Seyir ve Bozukluklar: Olgu Sunumu
Different Prognosis of Pervasive Developmental Disorders
Ayşegül YOLGA TAHİROĞLU, Sunay FIRAT, Rasim SOMER DİLER, Ayşe AVCI
Sayfalar 235 - 239
Yaygın gelişimsel bozukluklar erken çocuklukta başlamakta ve yaşam boyu süren önemli belirtilere neden olmaktadır. Erken çocukluk döneminde otistik belirtiler görüldüğünde ilk akla gelen; yaygın gelişimsel bozukluk spektrumu içinde yer alan tanılardan biridir. Ancak bazı olgularda takip sırasında tanı değişebilir ya da eşlik eden başka bir bozukluk tabloda öne geçebilir. Bu çalışmada; 21 aylıkken otistik bozukluk tanısı alan ve okul çağma geldiğinde otistik belirtilerinin düzelmesi ile birlikte dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu belirtileri gösteren bir erkek olgu ve otistik bozukluk tanısı ile izlenirken, okul çağma geldiğinde hafif otistik belirtilerin yanı sıra belirgin obsesyon ve tikleri olan bir kız olgu aktarılmıştır.

8. 
Monosemptomatik Hipokondriazis: Bir Olgu Sunumu*
Monosymptomatic Hypochondriasis; A Case Report
şükrü UGUZ, Hüner AYDIN, Ebru Yurdagül
Sayfalar 240 - 243
Sanrılı bozukluk sebebi bilinmeyen bozukluklar içinde sınıflandırılan ve temel özelliğinin sanrılar olduğu bir bozukluktur. Sanrılı bozukluğa sık rastlanmamakla birlikte önceden düşünüldüğü kadar da az değildir. Somatik tip sanrılı bozukluk monosemptomatik hipokonriyak psikoz olarak da adlandırılmaktadır. Hipokondriyak semptomlarla seyreden diğer bozukluklardan gerçeği değerlendirmedeki azalma ile ayrılır. Aşağıda kendisinde sinir spazmı olduğu şeklinde somatik sanrısı olan, bel ve diş ağrılarını buna bağlayarak bir kez bel fitığı operasyonu geçiren ve on altı dişini çektiren bir olgu sunulmuştur. Olgu sanrı içeriği ve sonuçları ilginç bulunarak sunulmuştur.

LookUs & Online Makale