ISSN 1302-0099 | e-ISSN 2146-7153
KLİNİK PSİKİYATRİ DERGİSİ - Turkish J Clin Psy: 10 (1)
Cilt: 10  Sayı: 1 - 2007
ARAŞTIRMA MAKALESI
1. 
Kalple İlişkili Olmayan Göğüs Ağrısı Olan Hastalarda Psikiyatrik Eştanı
Psychiatric Comorbidity in Patients with Chest Pain Without Cardiac Etiology
Medine Yazıcı Güleç, Çiçek Hocaoğlu, İsmet Durmuş
Sayfalar 7 - 13
Amaç: Tüm dünyada ve farklı kültürel gruplar arasında bedensel belirtiler toplumsal sorunların ve sıkıntının en yaygın bireysel ifadeleridir ve göğüs ağrısı da tıbbi olarak açıklanamayan bedensel belirtilerin en sık görülenlerinden biridir. Uzun zamandır organik etiyoloji saptanamayan ve çoğu kez atipik özellikler gösteren göğüs ağrısı olgularının başta panik bozukluğu ve depresyon olmak üzere çeşitli özgül psikiyatrik bozuklukların bir bileşeni ya da eşlik eden bir belirtisi olarak değerlendirildiği görülmektedir Bu çalışmada kalple ilişkili olmayan göğüs ağrılı (KİOGA) hastalardaki psikiyatrik eş tanı oranlarının araştırılması amaçlanmıştır. Yöntem: Çalışmaya kardiyoloji polikliniğine göğüs ağrısı şikâyeti ile başvuran ve kardiyak etiyoloji saptanamayan 70 hasta alındı. Hasta grubu Sosyodemografik Veri Toplama Formu ve DSM-IV için yapılandırılmış klinik görüşme ile değerlendirildi. Bulgular: KİOGA grubunun %47.1'inde panik bozukluğu, %21.4'ünde depresif bozukluk, %5.7'sinde yaygın anksiyete bozukluğu, %5.7'sinde başka türlü adlandırıla- mayan anksiyete bozukluğu, %5.7'sinde obsesif kompül- sif bozukluk, %2.9'unda farklılaşmamış somatoform bozukluk saptandı. Olguların %12.9'u iki psikiyatrik tanı aldı. Olguların %24.3'ü ise hiçbir psikiyatrik tanı almadı. Sonuç: Çalışmanın sonucunda psikiyatrik bozukluk oranları kardiyak açıdan açıklanamayan göğüs ağrısı hastalarında oldukça yüksektir. Bu bulgular KİOGA hastalarında psikiyatrik değerlendirmenin önemini göstermektedir. Ek olarak bu hastalardaki psikolojik semptom profilinin anlaşılması KİOGA'nın tedavisinde önemli katkılar sağlayacaktır.

2. 
Üniversite Öğrencilerinde Yaşam Doyumunu Yordayan Etkenlerin İncelenmesi
Investigation of the Predictors of Life Satisfaction in University Students
Duru Gündoğar, Songül Sallan Gül, Ersin Uşkun, Serpil Demirci, Diljin Keçeci
Sayfalar 14 - 27
Amaç: Türkiye'de yükseköğretim olanakları kısıtlı olduğundan, liseden mezun olan gençlerin bir kısmı sadece üniversite mezunu olabilmek için gerçekte çok istemedikleri bölümlere kayıt yaptırmaktadır. Bu çalışmanın amacı üniversite öğrencilerinin okudukları bölümle ilgili düşünceleri, kendilerine göre bölümde okuma sebepleri ve üniversite yaşantısının çeşitli boyutlarıyla ilgili hoşnutluk düzeylerinin yaşam doyumu üzerindeki etkisini incelemektir. Yöntem: Toplam 373 üniversite öğrencisine Beck Depresyon Ölçeği (BDÖ), Beck Umutsuzluk Ölçeği (BUÖ), Yaşam Doyumu Ölçeği (YDÖ), Spielberger Durumluk- Sürekli Kaygı Ölçeği (sırasıyla SDKÖ ve SSKÖ), kişisel bilgi toplama formu ve üniversite yaşantısını değerlendirme formu uygulandı. Bulgular: Çoklu doğrusal regresyon analizi sonucunda yaşam doyumunun yordayıcıları BUÖ puanı, eğitim doyumu, SSKÖ, bölüm isteği, kendisine göre ruh sağlığı, iş beklentisi ve kendisine göre bölümde okuma sebebi olarak belirlendi. Okuduğu bölüme açıkta kalmamak için girdiğini düşünen öğrencilerin yaşam doyumu, eğitim doyumu ve öğretim üyeleriyle ilişkilerinden hoşnutluk puanları, o bölümü özellikle istedikleri için okuduğunu düşünen öğrencilere göre daha düşük, BUÖ ve BDÖ puanları ise daha yüksekti. Sonuç: Ülkemizdeki eğitim sisteminde bir üniversite programına yerleşebilmiş olmak önemli bir engeli aşmak gibi görünse de, gencin ilgi alanlarına tam olarak uymayan bir eğitime devam ediyor olması, yaşam doyumunu olumsuz yönde etkilemektedir.

3. 
Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi Polikliniğine Başvuran Hastalarda Belirtiler, Tanılar ve ¦ Tanıya Yönelik İncelemeler
Symptoms, Diagnoses and Diagnostic Procedures of Patients who Presented to the Child and Adolescent Psychiatry Outpatient Clinic
Şahbal Araş, Gülşen Ünlü, Fatma Varol Taş
Sayfalar 28 - 37
Amaç: Çocuk ve ergen psikiyatrisi polikliniğine başvuran hastaların yakınmalarını, tanılarını ve tanıya yönelik incelemeleri araştırmak. Yöntem: Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi polikliniğine 2002 yılının ilk altı ayı içinde başvuran 523 erkek, 299 kız hastanın dosyası, başvurudan 1-1.5 yıl sonra geriye dönük olarak incelenmiştir. Dosyaların standart bölümlerine kaydedilmiş olan belirti ve tanılar ile izlem sürecinde kaydedilen tanıya yönelik incelemeler değerlendirilmiştir. Bulgular: 'Aşırı hareketlilik1, 'dikkat dağınıklığı', 'ders başarısızlığı' ve 'kekeleme' erkeklerde kızlara göre anlamlı düzeyde fazla oranda bulunan başvuru yakınmalarıdır. 'Aile ilişki sorunu', 'mutsuzluk-karamsarlık- isteksizlik', 'bunaltı-sıkıntı-huzursuzluk', 'fiziksel yakınmalar' ve 'özkıyım girişimi-kendine zarar verme' kızlarda erkeklere göre anlamlı düzeyde fazla oranda bulunmuştur. DSM-IV tanıları değerlendirildiğinde, 227 (%28.7) olguda eştanı(lar) olduğu bulunmuştur. Dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu ile en fazla bir arada bulunan tanılar enürezis ve öğrenme bozukluklarıdır. Anksiyete bozuklukları ile en fazla bir arada olan tanı depresyondur. Erkeklerde dışa yönelim sorunları ve iletişim bozuklukları, kızlarda ise içe yönelim sorunları anlamlı düzeyde fazla bulunmuştur. Olguların %19.5'inde uygulanan zeka testi, en fazla gerçekleştirilen tanıya yönelik incelemedir. Randevuya devam etmeme oranı %79.3'tür. Sonuç: Bu çalışmada saptanan bulgular, çocuk psikiyatrisi hizmetlerinin iyileştirilmesinde yararlı olabilir.

4. 
Boşanma Sürecinde Kriz Merkezine Başvuran Kadınların Retrospektif Olarak Değerlendirilmesi
Retrospective Evaluation of Women who Applied Crisis Center in Divorce Duration
Özge Uçan
Sayfalar 38 - 45
Amaç: Bu tanımlayıcı çalışmanın amacı; boşanmanın bir kriz durumuna dönüştüğü durumlarda, Kriz Merkezi'ne yapılan kadın başvurularının boşanma nedenleri açısından değerlendirilmesi, hangi durumların presipitan olarak belirdiğinin saptanmasıdır. Yöntem: Ankara Üniversitesi Psikiyatrik Kriz Merkezi'ne son beş yıl içinde başvuran 110 kadına ait takip kartlarının analizi şeklinde retrospektif olarak değerlendirilmiştir. Elde edilen veriler SPSS 10.0 kullanılarak sınıflandırılmıştır. Bu sınıflandırmada; sosyodemografik özellikler, evlilik şekli, evlilik süresi, evlilik yaşantısında önde gelen sorunlar, boşanmayı gündeme getiren presipitan faktörler ve boşanma sürecinde ortaya çıkan psikiyatrik durumlar dikkate alınmıştır. Bulgular: Araştırma bulgularında, boşanma sürecinde iken Kriz Merkezi'nde takip edilen kadınların evlilik öykülerinde şiddete maruz kalma, eşin ailesiyle yaşanan sorunlar, alkol kullanımının sıklıkla bulunmaktadır. Bununla birlikte boşanmayı gündeme getiren nedenler sadakatsizlik ve şiddetin derecesinin arttığı tartışmalar olarak belirmektedir. Bazı durumlarda kadınlar boşanmak istemesine rağmen, evliliği sürdürmek zorunda kalmaktadır. Sonuç: Bireyleri, varsa özellikle çocukları derinden etkileyen bir deneyim olarak karşımıza çıkan ve bireylerin yaşamında birtakım değişikliklere uyum sağlamasını gerektiren boşanma bu özelliği nedeniyle kriz potansiyeli taşımaktadır. Gerek eşler ve gerekse çocuklar açısından zorlayıcı bir dönem olan boşanma sürecinde profesyonel yardım almanın önemi büyüktür. Bireyler bu konuda bilinçlendirilmelidir.

OLGU SUNUMU
5. 
Tıbbi Tedavilerin Yetersiz Kaldığı Bir Endokrin Bozukluk Olgusu
A Case of Endocrinological Disorder that the Medical Treatments are not Sufficient
Ahmet Tiryaki, Evrim Özkorumak
Sayfalar 46 - 52
Addison hastalığının depresyon, hipokondriyazis ya da kronik anksiyete bozukluğu olarak yanlış tanı alması çok nadir bir durum değildir. Addison hastalığında aldos- teron ve kortizol yetersizliği vardır. Hastalarda hormon yetersizlikleri halsizlik, kilo kaybı, gibi birçok özgün olmayan belirti ve bulgulara yol açar. Doğru tanının konması çoğu zaman ancak hastalığın ileri dönemlerinde bir Addison krizi ile mümkün olabilmektedir. Tanının atlanması letarji, kilo kaybı ve dolaşım bozukluğu gibi nedenlerle hastalık ve ölümlere sebep olabilir. Son 6 aydır kendini mutsuz hissetme, halsizlik, hayattan zevk alamama şikâyetleri olan otuz-yedi yaşında, evli, kadın hasta; bulantı ve kusma, ciltte belirginleşen koyulaşma, unutkanlık ve bayılma belirtileri için birkaç kez hekimlerce incelenmiş ancak uygun bir tanı ve tedavi değerlendirmesi yapılamamıştır. Hasta bu şikâyetler ile psikiyatri servisine kapsamlı klinik değerlendirme ve yataklı tedavi için kabul edilmiştir. Ruhsal durum muayenesinde çökkün duygudurum, karamsarlık düşünceleri başta olmak üzere ilgili belirtilere dayanarak hastaya depresyon tanısı konmuştur. Bütüncül klinik değerlendirmenin sonunda Addison hastalığı tanısı konulan hasta uygun tedavinin yürütülmesi amacı ile ilgili bölüme devredilmiştir. Bu sunumda erken dönemde psikiyatrik belirtilerle başvuran bir Addison hastalığı olgusu ile psikiyatride bütüncül klinik değerlendirmenin önemi ve ikincil ruhsal bozukluklar tartışılacaktır.

6. 
Kavum Septum Pellusidum ile Obsesif Kompulsif Bozukluk ve Tourette Bozukluğu ¦ İlişkisi: Bir Olgu Sunumu
The Relationship of Cavum Septum Pellucidum with Obssessive Compulsive Disorder and Tourette Disorder: A Case Report
Elif Onur, Tunç Alkın, Emel Ada
Sayfalar 53 - 57
Normal fetal gelişim sırasında septum pellusidumun oluşumu komşu limbik yapıların gelişimi ile eş zamanlıdır. Bu yapılarda meydana gelen disgenezisinin yapışma sürecini bozarak kavum septum pellusidum (KSP) oluşumuna yol açabileceği varsayılmaktadır. Dolayısıyla, KSP'nin çocuklukta ve erişkinlikte saptanmasının söz konusu yapılardaki olası embriyonel gelişim bozukluklarını yansıtabileceği öne sürülmüştür. Normallerde de sık saptanmasından dolayı, KSP'nin ancak geniş olması halinde patolojik süreçlerle ilişkilendirilebilir. Şizofreni ile “geniş KSP" ilişkisi birçok araştırmayla gösterilmiştir. KSP'nin diğer nöropsikiyatrik bozukluklarla ilişkisi henüz açıklığa kavuşmamıştır. Anksiyete bozuklukları alanında KSP ile ilgili olarak literatürde yalnızca panik bozukluğu ve travma sonrası stres bozukluğu konusunda bildiriler bulunmaktadır. Bu yazıda obsesif kompulsif bozukluk ve Tourette bozukluğu tanısı alan bir olguda saptadığımız “geniş KSP'nin" (18 x 13.5 x 20 mm) önemi, ilgili literatüre temelinde ve anksiyete bozuklukları bağlamında tartışılmıştır. Gelecekte KSP'nin, intrauterin dönemdeki nörogelişimsel bozulmaları yansıtan bir bulgu olarak başta obsesif kompulsif bozukluk olmak üzere tüm anksiyete bozukluklarındaki varlığının ve olası ilişkisinin araştırılması, bu bozuklukların etyopatogenezinin anlaşılmasına katkıda bulunabilir.

LookUs & Online Makale