ISSN 1302-0099 | e-ISSN 2146-7153
TURKISH JOURNAL CLINICAL PSYCHIATRY - Turkish J Clin Psy: 27 (3)
Volume: 27  Issue: 3 - 2024
EDITORIAL
1.Child murders: Social responses, psychosocial factors, and safeguarding measures
Herdem Aslan Genç
doi: 10.5505/kpd.2024.93357  Pages 183 - 186
Abstract |English PDF | Turkish PDF

RESEARCH ARTICLE
2.Evaluation of the Notch, Il-1ß and Leptin Crosstalk Outcome (NILCO) signaling pathway in schizophrenia
Derya Güzel Erdoğan, Ahmet Bulent Yazici, Hüseyin Baylan, Yavuz Selim Oğur, Esra Yazici
doi: 10.5505/kpd.2024.23281  Pages 187 - 196
GİRİŞ ve AMAÇ: Sinir sisteminde nöron gelişimi, adaptasyon ve plastisite gibi yüksek organizasyon gerektiren süreçler çeşitli sinyal yollarıyla kontrol edilir. Şizofrenide bu sinyal yollarındaki bozulmaların araştırılması, hastalığın genetik ve epigenetik faktörlerinin ortaya çıkarılmasını amaçlamaktadır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Şizofrenide belirteç bulma yolunda bir adım olarak tasarladığımız bu çalışmada şizofrenide klinik bulgular, antropometrik parametreler ve NILCO sinyal yolağını bir arada değerlendirdik.
BULGULAR: Sonuçlarımız şizofreni hastalarında NOTCH ve leptin düzeylerinin sağlıklı bireylere göre anlamlı derecede yüksek olduğunu, IL-1B'nin ise kontrollerden düşük olduğunu gösterdi. İncelediğimiz parametreler arasında NOTCH ile yağ kütlesi, yağ yüzdesi ve BMI arasında pozitif bir korelasyon bulundu. Leptin, PANSS pozitif puanı, PANSS genel puanı ve toplam PANSS puanı arasında pozitif korelasyona sahipti.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Bu çalışma şizofrenide NOTCH, leptin ve IL düzeylerindeki değişiklikleri ve bu belirteçlerin birbirleriyle ve klinik parametrelerle anlamlı ilişkisi olduğunu ortaya koydu.
INTRODUCTION: In the nervous system, processes that require high organization, such as neuronal development, adaptation, and plasticity, are controlled by various signaling pathways. Investigating the disruptions in these signaling pathways in schizophrenia aims to reveal the genetic and epigenetic factors of the disease.
METHODS: In this study, which we designed as a step towards finding markers in schizophrenia, we evaluated the clinical findings, anthropometric parameters, and NILCO signaling pathway together in schizophrenia.
RESULTS: Our results showed that NOTCH and leptin levels in people with schizophrenia were significantly higher than in healthy individuals, and IL-1B was lower than controls. Among the parameters we examined, a positive correlation was found between NOTCH and fat mass, fat percentage, and BMI. Leptin had positive correlations between PANSS positive score, PANSS general, and total PANSS score.
DISCUSSION AND CONCLUSION: This study revealed changes in NOTCH, leptin, and IL levels in schizophrenia and that these markers have a significant relationship with each other and clinical parameters.

3.The relationship between childhood trauma and dysfunctional attitudes in individuals with unipolar depression
Sibel Kahraman Girgeç, Özge Saraçlı, Vildan Çakır Kardeş
doi: 10.5505/kpd.2024.58630  Pages 197 - 206
GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışmada; unipolar depresyon tanılı bireylerde çocukluk çağı travmaları ile fonksiyonel olmayan tutumların ilişkisinin araştırılması amaçlanmıştır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışmaya unipolar depresyon tanılı 200 hasta dâhil edildi ve DSM-IV eksen-I bozuklukları için yapılandırılmış klinik görüşme (SCID-I) uygulanarak eş tanılar belirlendi. Çalışmaya alınan bireylere sosyodemografik veri formu, Beck Depresyon Ölçeği (BDÖ), BeckAnksiyete Ölçeği (BAÖ), Çocukluk Çağı Travmaları Ölçeği (ÇÇTÖ) ve Fonksiyonel Olmayan Tutumlar Ölçeği (FOTÖ) uygulandı.

BULGULAR: Unipolar depresyon nedeniyle takipli bireylerin yarısından fazlasında (%66,5) çocukluk çağı travması mevcuttu, en sık görüleni duygusal ihmaldi (%57,5). FOTÖ toplam puanı ile fiziksel ihmal(p=0,027, r=0,205), duygusal istismar(p=0,007, r=0,208) ve fiziksel istismar(p=0,039, r=0,124) puanı arasında pozitif yönde korelasyon bulunurken, FOTÖ bağımsız tutum ile duygusal ihmal(p=0,044, r=0,223), fiziksel ihmal(p=0,007, r=0,205) ve duygusal istismar(p=0,010, r=0,173) arasında pozitif yönde korelasyon, FOTÖ mükemmelci tutum ile duygusal istismar(p=0,010, r=0,219) ve fiziksel istismar(p=0,029, r=0,139) arasında pozitif yönde korelasyon mevcuttu. Lojistik regresyon analizinde yaşa göre düzeltilmiş modelde, ÇÇT olanların olmayanlara göre geçirilmiş depresif atak sayısının 1,39 kat (p=0,02, %95 CI= 1,04- 1,85) daha fazla olduğu bulundu.

TARTIŞMA ve SONUÇ: Bildiğimiz kadarıyla FOTÖ alt ölçekleri ile çocukluk travmaları alt ölçekleri arasındaki ilişkiyi inceleyen literatürdeki nadir çalışmalardan biridir. Çocukluk çağı travmalarından fiziksel ve duygusal ihmalin bağımsız fonksiyonel olmayan tutumun gelişmesiyle, duygusal ve fiziksel istismarın ise mükemmelci fonksiyonel olmayan tutumun gelişmesiyle ilişkili olduğu bulundu. Bu hastaların takip ve tedavisinde bilişsel çarpıtmaların bu bilgiler ışığında ele alınmasının tedavi yanıtı ve prognoza olumlu katkılar sağlayabileceğini düşünmekteyiz.

INTRODUCTION: This study aims to investigate the relationship between childhood trauma and dysfunctional attitudes in individuals diagnosed with unipolar depression.
METHODS: Two hundred patients diagnosed with unipolar depression were included in the study and comorbid diagnoses were determined with the help of a structured clinical interview (SCID-I) for DSM-IV axis-I disorders. Sociodemographic data form, Beck Depression Inventory (BDI), Beck Anxiety Inventory (BAI), Childhood Trauma Questionnaire (CTQ), and Dysfunctional Attitude Scale (DAS) were applied to the individuals included in the study.
RESULTS: More than half (66,5%) of the individuals followed up due to unipolar depression had childhood trauma, the most common childhood trauma was emotional neglect (%57,5). While there was a positive correlation between DAS total score and physical neglect (p=0,027, r=0,205), emotional abuse(p=0,007, r=0,208) and physical abuse(p=0,039, r=0,124) score, there was a positive correlation between DAS independent attitude and emotional neglect(p=0,044, r=0,223), physical neglect(p=0,007, r=0,205) and emotional abuse(p=0,010, r=0,173), and a positive correlation between DAS perfectionism and emotional abuse(p=0,010, r=0,219) and physical abuse(p=0,029, r=0,139). In the logistic regression analysis, in the age-adjusted model, it was determined that the number of depressive episodes in those with CTQ was 1.39 times (p=0.02, 95% CI= 1.04-1.85) higher than in those without CTQ.
DISCUSSION AND CONCLUSION: As far as we know, it is one of the rare studies in the literature examining the relationship between DAS subscales and childhood trauma subscales. It was found that physical and emotional neglect from childhood traumas was associated with the development of an independent dysfunctional attitude, and emotional and physical abuse was associated with the development of a perfectionist dysfunctional attitude. We believe that addressing cognitive distortions in the light of this information in the follow-up and treatment of these patients may contribute positively to treatment response and prognosis.

4.The effect of mothers' pathological internet use and psychopathology on children's pathological internet use
Gamze Kaya Aktaş, Nur İnci Namlı, Hesna Durmuş, Sevcan Karakoç
doi: 10.5505/kpd.2024.94809  Pages 207 - 214
GİRİŞ ve AMAÇ: Bu araştırmada, okul öncesi dönemindeki çocuklara sahip olan annelerin patolojik internet kullanımı (PİK) ile çocukların PİK arasındaki ilişkide annelerin psikolojik belirtilerinin aracılık rolünün incelenmesi amaçlanmıştır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Araştırmaya İstanbul’da ikamet eden ve 4-5 yaşlarındaki çocuğu olan 283 anne katılmıştır. Araştırma kapsamında annelerin patolojik internet kullanımı Young İnternet Bağımlılığı Ölçeği ile, annelerin belirti düzeyleri Belirti Tarama Testi ile, çocukların patolojik internet kullanım düzeyi ise Aile-Çocuk İnternet Bağımlılık Ölçeği ile değerlendirilmiştir.
BULGULAR: Çocuğun teknolojik cihazlarda geçirdiği süre kontrol edildiğinde annelerin patolojik internet kullanımı ile çocuklarının patolojik internet kullanımı arasındaki anlamlı ilişkide, annelerin obsesif kompulsif (b=.14, %95 GA [.01,.29], p<.001), kişilerarası duyarlılık (b=.12, %95 GA [.01,.26], p<.01) ve paranoid düşünceleri kapsayan belirtilerinin (b=.13, %95 GA [.02,.26], p<.001), kısmi aracılık rolü olduğu tespit edilmiştir.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Çocukların patolojik internet kullanım düzeyinde, annelerin patolojik internet kullanım düzeyi ve psikopatolojik belirtilerinin etkisi olduğu görülmektedir. Annelerin patolojik internet kullanım davranışlarının çocuklara rol model olabileceği ve annelerin çeşitli psikolojik belirtilerinin de bu durumu güçlendirebileceği düşünülmektedir. Gelecek çalışmalar kapsamında babaların da dahil olduğu veya internet kullanım şeklinin ayrıntılı olarak değerlendirildiği araştırmalar planlanması önerilmektedir
INTRODUCTION: This study aimed to examine the mediating role of psychological symptoms of mothers in the relationship between pathological internet use (PIU) of mothers of preschool children and PIU of their children.
METHODS: 283 mothers residing in Istanbul and having children aged 4-5 years participated in the research. Within the scope of the research, mothers' pathological internet use was evaluated with the Young Internet Addiction Scale, mothers' symptom levels were evaluated with the Symptom Screening Test, and children's pathological internet use level was evaluated with the Family-Child Internet Addiction Scale.
RESULTS: When the time the child spends on technological devices is controlled, there is a significant relationship between mothers' pathological internet use and their children's pathological internet use, mothers' obsessive compulsive (b=.14, 95% CI [.01,.29], p<.001), interpersonal sensitivity. (b=.12, 95% CI [.01,.26], p<.01) and symptoms including paranoid thoughts (b=.13, 95% CI [.02,.26], p<.001), It was found to have a partial mediating role.
DISCUSSION AND CONCLUSION: Mothers' pathological internet use level and psychopathological symptoms have an effect on child-ren's pathological internet use level. It is thought that pathological internet usage behaviors of mothers can be a role model for children and various psychological symptoms of mothers can strengthen this situation. As part of future studies, it is recommended to plan studies that include fathers or evaluate internet usage in detail.

5.Investigation of the relationship between intentional self-injurious behaviors and parenting styles of OCD diagnosed adolescents
Haydeh Faraji, Cemile Bilgiş, Sena Kenan Yoldas, Ayten Erdogan
doi: 10.5505/kpd.2024.33239  Pages 215 - 222
GİRİŞ ve AMAÇ: Mevcut çalışmada, obsesif kompulsif bozukluk tanısı almış ergenlerde kasıtlı kendine zarar verme davranışları ile ebeveyn tutumları arasındaki ilişkinin incelenmesi amaçlanmıştır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: 12-18 yaş grubu arasında elli obsesif kompulsif bozukluk tanısı almış hasta çalışmaya dahil edilmiştir. Sosyodemografik veri formu, Kendine Zarar Verme Davranışı Değerlendirme Envanteri (KZVDDE) ve Anne-Baba Tutum Ölçeği (ABTÖ), araştırmada kullanılan veri toplama araçlarıdır.
BULGULAR: Kendine zarar verme davranışları ile kabul/ilgi (r=-.44, p<0.01) ve psikolojik özerklik (r=-.38, p<0.01) ebeveynlik tutumları arasında orta düzey ve negatif ilişki; kontrol/denetleme ebeveynlik tutumu (r=.48, p<0.01) ile arasında orta düzey ve pozitif bir ilişki olduğu saptanmıştır. Kasıtlı kendine zarar verme davranışlarından otonom işlevler ile kabul/ilgi (r=-.51, p<0.01) ve psikolojik özerklik ebeveynlik tutumları (r=-.45, p<0.01) arasında orta düzey ve negatif ilişki; kontrol/denetleme ebeveynlik tutumu (r=.42, p<0.01) arasında orta düzey ve pozitif bir ilişki olduğu bulunmuştur. Kendine zarar verme davranışlarından sosyal işlevler ile kabul/ilgi (r=-.35, p<0.01) arasında orta düzey ve negatif ilişki, kontrol/denetleme ebeveynlik tutumları (r=.50, p<0.01) ile arasında orta düzey ve pozitif ilişki olduğu ortaya konmuştur. Kontrol/denetleme ebeveynlik tutumunun kasıtlı kendine zarar verme davranışlarını yordadığı tespit edilmiştir (R=.48, R2=.23, p<0.05).
TARTIŞMA ve SONUÇ: Ebeveynlerden algılanan kontrol/denetim arttıkça ve psikolojik özerkliğe yönelik teşvik ile kabul/ilgi azaldıkça, obsesif kompulsif bozukluk tanılı ergenlerde, kendine zarar verme davranışlarının arttığı görülmektedir.
INTRODUCTION: The current study aimed to examine the relationship between intentional self-injurious behaviors and pa-renting styles in adolescents diagnosed with OCD.
METHODS: The study comprised fifty patients who were diagnosed with obsessive-compulsive disorder between the ages of 12 and 18. Sociodemographic data form, Inventory of Statements About Self-injury (ISAS) and Parenting Style Scale (PSS) were the data collection tools used in the study.
RESULTS: It was found that there is a moderate and negative correlation between the intentional self-injurious beha-viors and acceptance/involvement (r=-.44, p<0.01) and psychological autonomy parenting styles (r=-.38, p<0.01). Also there is a moderate and positive correlation between the intentional self-injurious behaviors and the strictness/supervision parentig style (r=.48, p<0.01). It was determined that there is a moderate and negative relationship between autonomous functions of self-injurios behaviors and acceptance/involvement (r=-.51, p<0.01) and psychological autonomy parenting styles (r=-.45, p<0.01). Also and a moderate and positive relationship between the autonomous functions of self-injurios behaviors and strictness/supervision parenting style (r=.42, p<0.01). Results showed that there is a moderate and negative relationship between social functions of self-injurious behaviors and acceptance/involvement (r=-.35, p<0.01), and a moderate and positive relationship between strictness/supervision parenting styles (r=.50, p<0.01). It was found that strictness/supervision parenting style predicted intentional self-injurious behaviors (R=.48, R2=.23, p<0.05).
DISCUSSION AND CONCLUSION: As the strictness/supervision perceived from parents increases and the encouragement and acceptance/involvement for psychological autonomy decreases, intentional self-injurious behaviors increase in adolescents diagnosed with obsessive-compulsive disorder.

6.Body dysmorphic disorder and depression symptoms in patients seeking rhinoplasty: The mediating roles of self-esteem and anxiety
Esra Zıvralı Yarar, Hatice Demirbaş, Yusuf Kizil, Erguvan Tugba Ozel Kizil
doi: 10.5505/kpd.2024.87846  Pages 223 - 229
GİRİŞ ve AMAÇ: Rinoplasti hastalarında beden dismorfik bozukluğu (BDB) yaygın biçimde görülmektedir. Bununla beraber, klinik pratikte ilgili gruba yönelik psikolojik değerlendirmeler çoğunlukla göz ardı edilebilmektedir. Aynı grupta BDB’ye sıklıkla eşlik ettiği bilinen depresyon ve kaygı bozukluklarının görünümüyle BDB, depresyon ve benlik saygısı ilişkisine dair bulgularsa tutarlı değildir. Bu çalışma, BDB ve depresyon belirtileri arasındaki ilişkide benlik saygısı ve kaygı belirtilerinin aracı rolünü ifade eden bir modeli test etmeyi amaçlamaktadır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışma kapsamında 18-54 yaş arası (Ort.=28) 50 rinoplasti planlanan hasta ile 42 sağlıklı katılımcıya ulaşılmıştır. Katılımcıların demografik özelliklerinin yanı sıra BDB, depresyon ve kaygı belirtileri ile benlik saygısı puanları değerlendirilmiştir.
BULGULAR: Gruplar arasında yaş, cinsiyet, eğitim ve gelir düzeyi, medeni hal, iş durumu ve psikiyatrik tedavi öyküsü açısından anlamlı fark yoktur. BDB belirtileri rinoplasti grubunda kontrol grubuna kıyasla anlamlı düzeyde daha yüksektir (p<.001). Her iki grupta da benlik saygısı, BDB, depresyon ve kaygı belirtileri puanları arasında anlamlı ilişkilerin olduğu tespit edilmiştir (p<.001-.05). Test edilen modele göre, BDB belirtileri düşük benlik saygısı ve yüksek kaygı puanları aracılığıyla depresif belirtilerle anlamlı düzeyde ilişkili bulunmuştur.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Söz konusu model rinoplasti hastalarına yönelik tutarsız kaygı ve depresyon bulgularını aydınlatmanın yanı sıra BDB ve depresyon ilişkisinde benlik saygısı ve kaygının rolüne dair önemli çıkarımlar sunmaktadır.
INTRODUCTION: Body dysmorphic disorder (BDD) is prevalent in patients seeking for rhinoplasty. Yet, psychological assessment of rhinoplasty patients is often dismissed in clinical practice. Findings on depression and anxiety, the two conditions that are highly comorbid with BDD, as well as possible associations between depression and self-esteem are however mixed in the very same group. This study aimed to test a model that explains the relationship between BDD and depression symptoms mediated by self-esteem and symptoms of anxiety.
METHODS: 50 rhinoplasty-planned patients and 42 healthy participants were recruited (Age range: 18-54 years, M=28). Demographic information, scores of BDD, depression and anxiety symptoms and self-esteem were collected.
RESULTS: Study groups did not differ significantly in terms of age, gender, level of education/income, marital/work status and history of psychiatric treatment. BDD symptom scores, on the other hand, were significantly higher in the rhinoplasty group compared to control group (p<.001). Symptom scores of BDD, depression and anxiety were correlated significantly in both study groups (p<.001-.05). The mediation model tested showed that self-esteem and anxiety symptoms significantly mediated the relationship between BDD and the depressive symptoms.
DISCUSSION AND CONCLUSION: The model holds promise not only for explaining the mixed results of anxiety and depression in rhinoplasty patients but also for drawing inferences about the role of self-esteem and anxiety on the relationship between BDD and depression.

7.Reliability and validity of the Binge Eating Scale-Turkish form
Gülçim Bilim Baykan, Ayşegül Durak Batıgün
doi: 10.5505/kpd.2024.03592  Pages 230 - 238
GİRİŞ ve AMAÇ: Tıkanırcasına Yeme Bozukluğu (TYB) DSM-5’te “belirli bir sürede birçok kişinin yiyebileceğinden daha fazla miktarda yiyeceği eşlik eden bir kontrol kaybı hissi ile tüketmek” olarak tanımlanmaktadır. TYB, kendine özgü bir tanı kategorisi olarak yakın zamanda tanımlanmış olmasına rağmen, yapılan çalışmalar yetişkinlerde en sık rastlanan yeme bozukluğu olduğunu göstermektedir. Dolayısıyla TYB’nin değerlendirilmesinde kullanılabilecek olan ölçme araçları bu noktada önem kazanmaktadır. Bu araştırmanın amacı da Gormally ve arkadaşları (44) tarafından geliştirilmiş olan ve TYB’nin değerlendirilmesinde kullanılan Tıkanırcasına Yeme Ölçeği’nin Türkçe’ye uyarlanarak psikometrik özelliklerinin belirlenmesidir.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışma, 18-65/68 yaş aralığında bulunan bireylerin oluşturduğu iki ayrı örneklem üzerinde gerçekleştirilmiştir. İkinci örneklem yalnızca doğtulayıcı faktör analizi için kullanılmıştır. Yeme Tutum Testi, Kısa Semptom Envanteri ve Kısa Öz Kontrol Ölçeği çalışmanın ölçüt bağıntılı geçerlik kriterleri olarak kullanılmıştır.
BULGULAR: Yapılan açımlayıcı faktör analizi sonucunda ölçeğin tek faktörlü bir yapıya sahip olduğu görülmüştür. Tek faktörlü bu yapı varyansın %32.69’unu açıklamaktadır. Doğrulayıcı faktör analizi sonucunda elde edilen uyum iyiliği değerleri de mükemmel ve kabul edilebilir düzeylerde bulunmuştur (örneğin, χ2/sd= 2.93). Ölçeğin Cronbach alfa güvenirlik katsayısı.85, Spearman Brown iki yarım güvenirliği katsayısı ise.76 (p<.001) olarak belirlenmiştir.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Yapılan istatistik analiz sonuçları ölçeğin Türkçe uyarlamasının geçerli ve güvenilir olduğunu göstermektedir.

INTRODUCTION: Binge Eating Disorder (BED) is defined in the DSM-5 as “consuming more food than most people can eat in a given period of time with an accompanying feeling of loss of control”. Although BED has only recently been defined as a distinct diagnostic category, studies show that it is the most common eating disorder in adults. Therefore, the measurement tools that can be used in the assessment of BED gain importance at this point. The aim of this study was to determine the psychometric properties of the Binge Eating Scale, which was developed by Gormally et al.44 and used in the assessment of BED, by adapting it into Turkish.
METHODS: The study was conducted on two separate samples of individuals between the ages of 18-65/68. The second sample was used only for confirmatory factor analysis. The Eating Attitudes Test, Brief Symptom Inventory and Brief Self-Control Scale were used as criterion-related validity criteria.
RESULTS: As a result of the exploratory factor analysis, it was seen that the scale had a single-factor structure. This single-factor structure explained 32.69% of the variance. The goodness of fit values obtained from confirmatory factor analysis were also found to be excellent and acceptable (e.g., χ2/sd= 2.93). The Cronbach's alpha reliability coefficient of the scale was found to be.85, and the Spearman Brown two-half reliability coefficient was found to be.76 (p<.001).
DISCUSSION AND CONCLUSION: The results of the statistical analysis show that the Turkish adaptation of the scale is valid and reliable.

8.Relationship between positive mental health and quality of work life in nurses
Nurhan Çingöl, Mehmet Karakaş, Ebru Çelebi, Seher Zengin
doi: 10.5505/kpd.2024.84665  Pages 239 - 249
GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışma, hastanelerde çalışan hemşirelerin pozitif ruh sağlığı ve iş yaşam kalitesi düzeylerini kişisel ve işle ilgili faktörler açısından değerlendirmek ve pozitif ruh sağlığı ile iş yaşam kalitesi arasındaki ilişkiyi incelemek amacıyla yapılmıştır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Tanımlayıcı ve ilişkisel tipteki bu çalışma, üç kamu hastanesinde çalışan 247 hemşire ile yürütülmüştür. Veriler, tanıtıcı bilgi formu, Pozitif Ruh Sağlığı Ölçeği ve Hemşirelikte İş Yaşamı Kalitesi Anketi kullanılarak toplanmıştır. İstatistiksel analizler bir paket program kullanılarak yapılmıştır (Kruskal-Wallis H testi, Bağımsız Örneklem-t testi, ANOVA testi, Spearman Korelasyon Analizi).
BULGULAR: Pozitif Ruh Sağlığı Ölçeği ve Hemşirelikte İş Yaşamı Kalitesi Ölçeği toplam puan ortalamaları sırasıyla 73.27 ± 14.86 ve 103.42 ± 13.01'dir. Çalışma ortamı, çalışma koşulları ve iş algısının pozitif ruh sağlığını olumlu yönde etkilediği, yönetici hemşirelerle ilişkilerin artmasının pozitif ruh sağlığını olumsuz yönde etkilediği ve iş yaşam kalitesi algısının hem pozitif ruh sağlığı hem de iş yaşam kalitesi ile ilişkili olduğu belirlenmiştir.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Hemşirelerin pozitif ruh sağlıklarını iyiye yakın düzeyde, iş yaşam kalitelerini ise orta düzeyde gördükleri ve hem pozitif ruh sağlığı algısının hem de iş yaşam kalitesi algısının bazı değişkenlere (yaş, hastane tipi, istihdam türü ve iş yaşamı algısı) göre farklılık gösterdiği belirlenmiştir. Ayrıca iş yaşam kalitesi algısının çocuk sahibi olma, çalışılan klinik ve klinikte çalışma süresine göre, pozitif ruh sağlığı algısının da hizmet süresine göre farklılık gösterdiği saptanmıştır. Hemşire yöneticilerin liderlik ve yönetim becerilerini geliştirmeye yönelik uygulamalar, hemşirelerin iş yaşamı kalitesinin ve ruhsal iyilik halinin geliştirilmesine katkıda bulunabilir.
INTRODUCTION: This study was conducted to evaluate positive mental health and quality of work life levels of nurses working in hospitals in terms of personal and work-related factors and to examine the relationship between positive mental health and quality of work life.
METHODS: This descriptive and correlational study was conducted with 247 nurses working in three public hospitals. The data were collected using an introductory information form, the Positive Mental Health Scale and the Quality of Nursing Work Life Survey. Statistical analyses were performed using a software package (Kruskal–Wallis H test, Independent Sample-t test, ANOVA test, Spearman Correlation Analysis).
RESULTS: The mean total Positive Mental Health Scale and the Quality of Nursing Work Life Survey scores were 73.27 ± 14.86 and 103.42 ± 13.01, respectively. It was determined that the work environment, work conditions, and job perception positively affected positive mental health, whereas the increase in relations with executive nurses negatively affected positive mental health and the perception of quality of work life was related to both positive mental health and quality of work life.
DISCUSSION AND CONCLUSION: It was determined that nurses perceived their positive mental health at a level close to good and their quality of work life at a moderate level, and both positive mental health perception and quality of work life perception differed according to some variables (age, hospital type, employment type and perception of work life). In addition, it was determined that the perception of quality of work life differed according to having children, the clinic and the length of service in the clinic, and the perception of positive mental health differed according to the length of service. Practices aimed at improving the leadership and management skills of nurse managers can contribute to improving the quality of work life and mental well-being of nurses.

CASE REPORT
9.An interesting complication of COVID-19: Partial avulsion of the auricle due to prolonged use of a face mask in a psychotic patient
Sukru Aydin, Emrah Gündüz, Mustafa Akan
doi: 10.5505/kpd.2024.11354  Pages 250 - 253
SARS-CoV-2 enfeksiyonu sonucu gelişen COVID-19, Çin Halk Cumhuriyeti'nde keşfedilmesinden kısa bir süre sonra Dünya Sağlık Örgütü tarafından küresel bir pandemi olarak ilan edilmiştir. COVID-19 damlacık yoluyla yayıldığı için tüm dünyada sosyal mesafe, hijyen ve kişisel koruyucu ekipman kullanımı şiddetle tavsiye edilmiştir. Türkiye'de 8 Eylül 2020 tarihinde, bireylerin kendi konutu dışındaki tüm alanlarda yüz maskesi takmasını zorunlu kılan bir genelge yayınlanmış ve genelgeye uymayanlar hakkında çeşitli cezai yaptırımlar uygulanacağı belirtilmiştir. Dünyanın çeşitli yerlerinde bu tür uygulamalarla yüz maskesi kullanımının yaygınlaştırılması amaçlanmış ancak çocuklar, yaşlılar, psikiyatrik hastalar, nörodejeneratif hastalığı ve kronik solunum sıkıntısı olan hastalar gibi özel durumları olan bireyler hakkında detaylı bilgilendirmelere yeterince yer verilmemiştir. Psikiyatrik hastalığı olanların, ruhsal hastalığın doğası gereği bu grupta özel bir yere sahip olduğunu düşünüyoruz. Şizofreni hastalarında algısal bozukluklar önerilen önlemlerin abartılı bir şekilde uygulanmasına yol açabilir. Bu durum, kişisel koruyucu ekipmanların bu kişilerde uzun süreli maruziyet sonucu istenmeyen etkilere neden olup olmayacağı konusunu gündeme getirmiştir. Bu olgu sunumunda, zorunlu yüz maskesi kullanımı uygulamasından korktuğu için maskesini çıkarmadan uzun süre kullanan bir şizofreni hastasındaki kulak kepçesi kısmi avülsiyonu sunulmaktadır. Olgumuz, literatürde uzun süreli yüz maskesi kullanımına bağlı olarak kulak kepçesinde avülsiyon görülen az sayıdaki psikiyatrik olgudan biridir.
COVID-19, which develops as a result of SARS-CoV-2 infection, was declared a global pandemic by the World Health Organization shortly after its discovery in Mainland China. Social distancing, hygiene and the use of personal protective equipment have been strongly recommended worldwide as COVID-19 spreads through droplets. In Turkey, a mandate was issued on September 8, 2020, requiring individuals to wear face masks in all areas other than their own residences and stating that those who do not comply with the mandate will be subject to various criminal sanctions. In various parts of the world, such practices have aimed to popularize the use of face masks, but detailed information about individuals with special conditions such as children, the elderly, psychiatric patients, and patients with neurodegenerative diseases has not been sufficiently included. We believe that people with psychiatric illness have a special place in this group due to the nature of mental illness. Perceptual impairments in patients with schizophrenia may lead to exaggerated application of recommended precautions. This has raised the issue of whether personal protective equipment may cause undesirable effects as a result of prolonged exposure in these individuals. In this case report, we present a partial auricle avulsion in a patient with schizophrenia who used his mask for a long time without removing it because he was afraid of mandatory face mask use. Our case is one of the few psychiatric cases in the literature in which auricular avulsion due to prolonged face mask use is seen.

LETTER TO EDITOR
10.Evaluation of services for combating addiction in Turkey within the scope of the twelfth development plan (2024-2028)
Mustafa Danışman, Gamze Zengin İspir, Kübra Sezer Katar, Zehra Uçar Hasanlı
doi: 10.5505/kpd.2024.67878  Pages 254 - 256
Abstract |English PDF | Turkish PDF

LookUs & Online Makale