ISSN 1302-0099 | e-ISSN 2146-7153
TURKISH JOURNAL CLINICAL PSYCHIATRY - J Clin Psy: 19 (3)
Volume: 19  Issue: 3 - 2016
1.Editorial
Burhanettin Kaya
Page 108
Abstract |Turkish PDF

RESEARCH ARTICLE
2.Internet Addiction Among University Students and Related Sociodemografic Factors
Eda Aslan, Aylin Yazıcı
doi: 10.5505/kpd.2016.03511  Pages 109 - 117
GİRİŞ ve AMAÇ: Kompulsif internet kullanımı ve internetle aşırı uğraş sonucu oluşan yeti yitimi, son dönemlerde literatürde internet bağımlılığı başlığı altında sıklıkla tartışılmaktadır. Bu çalışmanın amacı, DSM-5’te daha fazla çalışmaya gereksinim duyulan konular arasında gösterilen internet bağımlılığının üniversite öğrencileri arasında yaygınlığını ve sosyodemografik değişkenlerle ilişkisini incelemektir.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Mersin Üniversitesi’nin ana kampüsünde 910 öğrenciyle gerçekleştirilen çalışmada; öğrencilere sosyodemografik veri formu ve Young’ın İnternet Bağımlılığı Ölçeği (İBÖ) uygulanmış olup, alınan puanlara göre internet bağımlılığı (İB), riskli internet kullanımı (RİK) ve ortalama internet kullanımı (OİK) olan öğrenciler sosyodemografik özellikler ve internet kullanım özellikleri yönünden istatistiksel olarak karşılaştırılmışlardır.
BULGULAR: İB oranı %2, RİK %20,9 ve OİK %77,1 olarak saptanmıştır. İB olan ve olmayan (OİK + RİK) gruplar karşılaştırıldığında, sosyodemografik özellikler (yaş, cinsiyet, medeni durum, birlikte yaşanılan kişi, aylık gelir, okuduğu fakülte) açısından farklılıklar istatistiksel olarak anlamlı bulunmamıştır. İB ve RİK grubunda çoğunlukla haftada 40 ve üzeri saat internet kullanıldığı, ortalama kullanıcılarla karşılaştırıldığında; bu farkın her iki grup için de istatistiksel olarak anlamlı olduğu saptanmıştır (p<0,05). İB'de en sık kullanılan internet aktivitelerinin sohbet ve sosyal paylaşım; İB olmayan grupta ise bilgi araştırma ve haber okuma siteleri olduğu tespit edilmiştir.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Üniversite öğrencileri arasında %2 oranında saptadığımız ve aşırı internet kullanımı ile seyreden internet bağımlılığı önemli bir toplum ruh sağlığı problemi olarak dikkat çekmektedir.
INTRODUCTION: Üniversite öğrencileri arasında %2 oranında saptadığımız ve aşırı internet kullanımı ile seyreden internet bağımlılığı önemli bir toplum ruh sağlığı problemi olarak dikkat çekmektedir.
METHODS: 910 students from main campus of Mersin University were participated in the study, Young's Internet Addiction Test and sociodemographic questionnaire are applied to the students, the groups were classified as internet addiction (IA), risky internet usage (RIU) and average internet usage (AIU) according to the internet addiction test (IAT). Thus, the groups were compared with each other with respect to sociodemographic factors via statistical analysis.
RESULTS: In our study, 2% of students were in IA group, 21,9% in RIU and 77,1% in AIU. No significant statistical difference was found between IA and non-IA (RIU + AIU) groups in terms of sociodemographic characteristics (age, sex, marital status, people living together, monthly income and faculty). Students categorized into IA and RIU were found to spend over 40 hours on the internet (p<0,05). The most commonly used internet activities were chatting and social networking for IA; news reading and researching for non-IA group.
DISCUSSION AND CONCLUSION: Internet addiction observed among college students at a rate of 2% and characterized by excessive internet usage raises concern as a significant communal mental health problem.

3.Evaluation of Clinical and Sociodemographic features of the patients' who had hypomanic/manic switch due to drugs
Murat Eren Özen, Mustafa Çelik, Aysun Kalenderoğlu
doi: 10.5505/kpd.2016.33042  Pages 118 - 124
GİRİŞ ve AMAÇ: Biz bu çalışmada; major depresyon tanısı almış ve antidepresan tedavi sırasında hipomanik/manik kayma gözlenen hastaların geriye dönük sosyodemografik özellikleri, kullandığı ilaçları gibi etkenlere bakarak bipolar bozukluk için olası yordayıcıları tespit etmeyi amaçladık.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Bu çalışma, Özel Adana Hastanesi Psikiyatri polikliniğine Aralık 2012-Ağustos 2015 arasında ayaktan tedavi için başvuran, 18 yaşını doldurmuş, DSM-IV tanı kriterlerine göre major depresyon (HAM-D skoru 32≥) tanısı konmuş antidepresan tedavi almış ve antidepresan tedavi altında iken takiplerinde hipomanik (YMRS skoru 13≥) ve manik (YMRS skoru 21 ≥) kayma gözlenmiş olan hastaların geriye dönük dosya bilgilerinin taranması ve sosyodemografik verilerinin istatistiksel olarak dökümünün elde edilmesi ile yapılmıştır. Anlamlılık düzeyi 0.05 (%5) ya da altı olacaktır. Verilerin değerlendirilmesinde SPSS 21.0 paket programı kullanılmıştır.
BULGULAR: Çalışmaya, major depresyon tanısı alıp antidepresan kullanırken ilaca bağlı hipomani ve manik kayma gösteren 21 kadın hasta ve 12 erkek hasta olmak üzere toplam 33 hasta alınmıştır. Hastaların yaş ortalaması; kadınlar için 32,57± 7,06, erkekler için ise 28,50±6,84 idi. Major depresyonla takibe alınan hastaların başlangıçtaki HAM-D skorları ortalaması 35.84±5.66 olarak tespit edildi. Depresyon hastalarındaki hastalık sürelerine bakıldığında ortalama 7.18±4.91 yıl ayrıca depresif dönemlerinde hastanede yatarak tedavi görme oranlarının 1.72±1.68
olduğu görülmüştür. Ailesinde bipolar bozukluk olan n=17 hasta (%51.5) olduğu bulunmuştur. Hastaların toplamında stresör varlığı %75.8 (n=25) olarak bulunmuştur. Major depresyon geçiren hastaların depresif nöbetlerinin mevsimsellik oranı %45.8 (n=16) olarak görüldü.
TARTIŞMA ve SONUÇ: İntihar girişimi hikayesi olan hastaların sayısı n=17 (%51.5) olarak bulunmuştur. Antidepresan sonrası hastaların YMRS skorlarına göre 19’u manik (YMRS 21≥), 14’ü hipomanik (13≥) atak geçirdiği tespit edildi.
INTRODUCTION: The aim of this study was to retrospectively evaluate sociodemographic and clinical features of patients who had hypomanic/manic switch during antidepressant treatment.
METHODS: In this study statistical evaluations of retrospective chart reviews of major depression patients who admitted to Private Adana Hospital between December 2012-August 2015, who were above 18 years of age, who met DSM-IV diagnostic criteria for major depressive disorder (HAM-D score ≥32), and who switched to hypomania (YMRS score ≥13) or mania (YMRS score ≥21) during antidepressant treatment were performed. Significance level was defined to be p<0.05. Statistical Package for Social Sciences (SPSS) version 21.0 was used for statistical evaluation of the data.
RESULTS: This study included 33 patients (21 females 12 males) who had manic or hypomanic switches during antidepressant treatment for major depression. Mean age of the females was 32,57± 7,06, and males was 28,50±6,84. Mean initial HAM-D score of these major depression patients was detected to be 35.84±5.66. Mean duration of depressive illness was 7.18±4.91 years and percentage of hospitalization for depressive episodes was 1.72±1.68%. Seventeen patients (51.5%) had a family history for bipolar disorder. A stressor was detected in 75.8% of the patients (n=25). Seasonality of the episodes was positive in 45.8% (n=16) of the patients.
DISCUSSION AND CONCLUSION: Seventeen patients (51.5%) had previous suicidal attempts. After antidepressant treatment 19 patients had manic (YMRS ≥21), and 14 patients had hypomanic (13≥) episodes.

4.The Aggression Level of the Parents of Patients with Substance Use Disorder: The Relationship Between Aggression and the Level of Depression, and Anxiety
Suat Ekinci, Merve Yalçınay, Hanife Uğur Kural, Hasan Kandemir
doi: 10.5505/kpd.2016.20592  Pages 125 - 129
GİRİŞ ve AMAÇ: Madde bağımlılığı olan hastaların ebeveynlerinde öfke düzeyinin araştırılması, öfkenin, depresyon ve anksiyete düzeyi ile ilişkisinin incelenmesi amaçlanmaktadır.

YÖNTEM ve GEREÇLER: Madde bağımlılığı olan hastaların 40 ebeveyni, madde bağımlılığı ebeveyn grubunu, madde bağımlılığı grubu ile yaş ve cinsiyet bakımından denkleştirilmiş, DSM IV TR tanı ölçütlerine göre eksen 1 tanısı almamış 40 kişi, kontrol grubunu oluşturmuştur. Çalışmaya katılmayı kabul etmiş ve bilgilendirilmiş onam formunu imzalamış olan kişiler çalışmaya dahil edilmiştir. Çalışmaya katılanlara, Sosyo-demografik Veri Formu, Buss-Perry Saldırganlık Ölçeği, Beck Depresyon Envanteri, Beck Anksiyete Ölçeği uygulanmıştır. DSM IV TR eksen I tanıları belirlemek için, yapılandırılmış klinik tanı görüşmesi kullanılmıştır.

BULGULAR: İki grubu ölçek puanları açısından karşılaştırdığımızda, MBE grubunda, Buss-Perry Saldırganlık Ölçeği, Beck Anksiyete Ölçeği ve Beck Depresyon Envanteri puanlarının daha yüksek olduğu görülmüştür. MBE grubunda 18 kişide (%45) eksen I eş tanı tespit edilmiştir. Ölçekler arasındaki ilişki incelendiğinde, MBE grubunda, öfke ile anksiyete ve depresyon arasında pozitif bir ilişki olduğu görülmüştür.

TARTIŞMA ve SONUÇ: Bu çalışmada madde bağımlılığı olan kişilerin ailelerinde öfke düzeyinin yüksek olduğu, öfke ile depresyon ve anksiyete düzeyleri arasında bir ilişki olduğu görülmektedir. MBE grubunda yüksek oranda eksen I eş tanı görülmektedir. Madde bağımlılığı olan hastaların ebeveynlerine yönelik psikiyatrik değerlendirmelerin ve tedaviye yönelik müdahalelerin göz ardı edilmemesi gerektiğini düşünmekteyiz.

INTRODUCTION: The aim of this study is to research the aggression level in parents of patients with substance use disorder and to examine the relationship between aggression and the level of depression and anxiety.

METHODS: 40 parents of patients with substance use disorder are included in substance use parents group. 40 participants who were equalized with the substance use parents group in terms of age and gender and do not have an Axis I diagnosis are considered as the control group. Parents who accepted to participate to the study and signed informed consent form included in the study. With the aim of collecting the data, a Sociodemographic Data Form, Buss-Perry Aggression Questionnaire, Beck Depression Inventory, and Beck Anxiety Inventory were given to the participants. In order to determine DSM-IV-TR Axis I diagnoses, The Structured Clinical Interview for DSM-IV-TR was used.

RESULTS: As we compared two groups in terms of scale scores, it was found that the scores of Buss-Perry Aggression Questionnaire, Beck Anxiety Inventory, and Beck Depression Inventory was higher in substance use parents group than the control group. It was revealed that 18 participants in substance use parents group (45%) had Axis I diagnosis comorbidity. Regarding the relationship between scales, there was a positive relationship between aggression and the level of depression and anxiety.

DISCUSSION AND CONCLUSION: In this study, it could be suggested that the aggression level was higher in the families of patients with substance use disorder and that there was a relationship between aggression and the level of depression and anxiety. In substance use parents group, high prevalence of Axis I diagnosis comorbidity was observed. We think that it is essential to handle the aggression problems of parents in the process of treatment of patients with substance use disorder.


5.A Retrospective Evaluation of Psychiatric Comorbidity and Substance Use in Forensic Cases Admitted to Emergency Service
Onur Durmaz, Erdem Çevik
doi: 10.5505/kpd.2016.97268  Pages 130 - 136
GİRİŞ ve AMAÇ: Adli olgular acil servislerde sık karşılaşılan ve hukuki sorumluluğu olan vakalardır. Düşük sosyoekonomik durum ve gelir düzeyinin yanında psikoaktif madde ve alkol kullanımı, kişilik bozuklukları, bazı birinci eksen bozukluklar gibi psikiyatrik tanıların şiddet içerikli davranışları artırabildiği bildirilmiştir. Bu retrospektif çalışmada adli olgularda madde kullanımı ve psikiyatrik tanı birlikteliğini inceledik.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Ocak 2012 – Nisan 2014 tarihleri arasında Van Asker Hastanesi acil servisine başvuran ve adli rapor düzenlenen 18 yaş üzerinde erişkin hastalar çalışmaya dahil edildi.Geriye dönük olarak adli raporlarına ek olarak hastane bilgi sisteminden sosyodemografik özelliklerine ve psikiyatrik öykülerine ulaşıldı.
BULGULAR: Hastaların 104’ünde (%23,6) psikiyatrik öykü mevcuttu. Psikiyatrik öyküsü olan ve olmayan hasta grupları arasında travma yaralanma şiddet skoru açısından anlamlı fark yoktu(p=0.06).En sık saptanan psikiyatrik tanılar uyum bozukluğu ve B kümesi kişilik bozukluğu olarak tespit edildi. Psikiyatrik öyküsü bulunan hastalarda en sık başvuru nedenleri darp (%52.9), zehirlenme (%26) ve ateşli silah/kesici delici alet yaralanması (%17.3) olup, darp ve zehirlenme anlamlı düzeyde yüksek saptandı(p<0.05). B kümesi kişilik bozukluğu olan bireylerde darp, ateşli silah/delici kesici alet yaralanması ve zehirlenmenin anlamlı düzeyde fazla olduğu saptanmışken, anksiyete bozukluğu olan grupta zehirlenmenin anlamlı olarak daha fazla olduğu tespit edildi(p<0.05). Psikiyatrik öyküsü bulunan hastaların 46’sında (% 44,2) madde kullanımı saptanmış olup bu grupta madde kullanımı ile ateşli silah/kesici delici alet yaralanması arasında anlamlı düzeyde ilişki saptanmıştır(p=0.03).
TARTIŞMA ve SONUÇ: Psikiyatrik tanı birlikteliğinin ve psikoaktif madde kullanımının araştırılarak takip ve tedavisinin, adli olayların meydana gelmesinde azaltıcı bir etki yaratacağı kanaatindeyiz.
INTRODUCTION: Forensic cases are commonly encountered cases with high legal responsibility. In addition to low socio-economic status and level of income, psychiatric diagnoses such as substance and alcohol abuse, personality disorders, some axis 1 disorders have been reported to increase violent behavior. In this retrospective study, we evaluated substance abuse, psychiatric comorbidity, and relationship between type of forensic report and psychiatric diagnoses in forensic cases.
METHODS: Data regarding sociodemographic characteristics, forensic circumstances and psychiatric history of forensic cases admitted to Van Military Hospital Department of Emergency between January 2012-April 2014 recruited from hospital database.
RESULTS: One hundred and four(23.6%) of the 441 patients had a psychiatric history. There was no significant difference in terms of injury severity score between the group with psychiatric diagnose history and the group with no psychiatric history(p=0.06). Adjustment disorder and B cluster personality disorder were the most prevalent psychiatric diagnoses in study population. Assault(52.9%), intoxication(26%) and firearm/sharp object injuy (17.3%) were the most encountered forensic circumstances in those with psychiatric history as assault and intoxication were found to be significantly higher than other events in this population(p<0.05). Assessment of relationship between type of forensic event and psychiatric diagnoses showed assault, firearm/sharp object injuy, and intoxication were statistically significant in B cluster disorder patients while intoxication was found to be significant in anxiety diagnosed patients(p<0.05). Substance use was determined in fourty-six patients(44.2%) of those with psychiatric history while a significant relationship was found between substance use and firearm/sharp object injuy in this population(p=0.03).

DISCUSSION AND CONCLUSION: Detailed evaluation of psychiatric comorbidity and substance use with appropriate psychiatric therapeutic interventions could have a positive impact on management of forensic cases.

REVIEW
6.A Popular Psychoactive Substance Among Youth; Synthetic Cannabinoid (bonsai): A Review
Meryem Karaaziz, Buse Keskindağ
doi: 10.5505/kpd.2016.03522  Pages 137 - 144
Bağımlılık, insanların sağlık ve sosyal yaşamlarını olumsuz etkilemesine rağmen bir nesneye veya kişiye duyulan kontrol edilemeyen istek duygusudur. Günümüzde, dünyadaki çoğu ülkeyi ciddi bir şekilde tehdit eden ve en fazla tartışılan bağımlılık çeşidi, psikoaktif madde bağımlılığıdır. Bu kategoride bulunan ve insanlar arasında genellikle bonzai olarak bilinen popüler madde, özellikle gençlerin sağlıklarını ve sosyal yaşamlarını kötü şekilde etkilemektedir. Kullanımının artış göstermesi ve halk sağlığına karşı bir tehdit oluşturması ile bu madde, sağlık dünyasında önemli derecede dikkat çekmiştir. Dünyada ve Türkiye’de özellikle son zamanlarda sıklıkla kullanılan bonzai, “yeni nesil” sentetik kannabinoid (SK) olarak isimlendirilmektedir. Birçok araştırma verilerine göre son 10 yılda özellikle gençler arasında bir psikoaktif madde olan sentetik kannabinoid maddesinin kullanımının hızlı bir şekilde arttığı anlaşılmıştır. Kannabis (örneğin, marihuana) ile benzer etkiler gösterdiği inancı insanlar arasında çok yaygındır. Fakat bazı benzer etkiler göstermelerine rağmen, sentetik kannabinoid’in yapısındaki kimyasal eklentiler bu maddeyi çok tehlikeli kılmıştır. Bu çalışma, özellikle gençler tarafından kötüye kullanılan ve hızlı bir şekilde bağımlılık geliştirebilen sentetik kannabinoid (bonzai) maddesini ele alan bir derleme çalışmasıdır. Çalışmanın amacı, son zamanlarda özellikle gençleri tehdit eden sentetik kannabinoidlerin hızla yayılma nedenlerini anlamak, kullanıcılar üzerindeki etkileri incelemek ve kullanım sıklığı hakkında bilgilendirmektir.
Addiction refers to not being able to control over desire towards an object or someone even though it has negative impact on one’s health and social life. Nowadays, psychoactive drug use has become very serious issue for people. Since it threatens most of the countries in the world, many researchers have focused on psychoactive drugs. Bonsai is popular substance in this category. This substance is known as bonsai among public which affects health and social life of teenage and young adults negatively. Since it has become a threat for public health, this psychoactive drug has attracted notice significantly in short time. This drug is entitled as “new generation” snythetic cannabinoid and recently, it has been used very frequently in all around the world including Turkey. Findings from various research have indicated that the use of synthetic cannabinoid (bonsai) has increased dramatically among youth in last 10 years. People generally think that synthetic cannabinoid (bonsai) has very similar effect with cannabis (i.e. marijuana). Although they show some similar effects, synthetic cannabinoid (bonsai) is very dangerous since it has chemical additions. It is also known that person who use this drug can develop substance addiction rapidly. This review study has focused on synthetic cannabinoid (bonsai) which is commonly abused by youth. The aim of this study is therefore, to understand the reasons of the increase in the usage; to examine the negative impacts and to consider the prevalence of the synthetic cannabinoid (bonsai).

CASE REPORT
7.Use of Mirtazapine Treatment in Erectile Dysfunction Associated with Psychogenic Pruritus: A Study of Two Cases
Onur Okan Demirci, Hülya Çeçen, Emrah Çinik
doi: 10.5505/kpd.2016.69885  Pages 145 - 148
Giriş. Patolojik kaşıntı nedenleri oldukça fazla olmakla birlikte sadece ruhsal nedenlere bağlı ise psikojenik pruritus olarak adlandırılır. Fransız Psikodermatoloji Grubu, psikojenik pruritus tanımı yerine ‘fonksiyonel kaşıntı bozukluğu’ denmesini uygun görmektedir. Erektil disfonsiyon, Diagnostic Statistical Manual-5’ te cinsel işlev bozuklukları ana başlığı altında sınıflandırılmaktadır. Erektil disfonsiyonun dünyadaki en sık nedeni psikojenik faktörlerdir. Bu yazıda, psikojenik pruritus başlangıcı sonrası erektil disfonksiyon gelişen 2 olgunun mirtazapin ile tedavisinin sonuçlarını tartışmayı amaçladık. Metod. Hastalara tedavi öncesi ve tedavinin 12. haftasında olmak üzere ikişer kez Beck anksiyete ölçeği, Beck Depresyon Ölçeği ve Arizona cinsel yaşantılar ölçeği uygulandı. Sonuç. Mirtazapin ile sürdürülen tedavinin 12. haftasında erektil disfonksiyonda belirgin iyileşme ve ölçek skorlarında anlamlı azalma gözlemlenmiştir.
Objectives. There are a lot of reasons that causes pathological pruritus but if attached to the psychological reasons is called psychogenic pruritus. French Psychodermatology Group approves functional itch disorder definition instead of psychogenic pruritus. Erectile dysfunction is classifying under the main title of sexual dysfunctions in Diagnostic Statistical Manual-5. The most common reasons of erectile dysfunction in the world are psychogenic factors. In this article, we aimed to discuss the results of mirtazapine use in two cases who have erectile dysfunction after the occurrence of psychogenic pruritus. Method. Beck anxiety scale, Beck depression scale and Arizona sexual experiences scale were administered to the patients at the beginning of the treatment and the second time at 12th week of the treatment. Results. At the 12th week of the mirtazapine treatment, erectile dysfunctions of both two cases and the scores of all three scales were got better.

8.Süregen ağız kokusu: Olfaktör Referans Sendrom olgusu
Murat Eren Özen, Murat Aydin
doi: 10.5505/kpd.2016.36844  Pages 149 - 151
Subjektif halitosis kronik ve kolayca tanı konamayan veya nesnel metotlar ile ölçülemeyen bir bozukluktur. Subjektif halitosis olan hastalar sıklıkla diş hekimleirne başvururlar, hatta psikiyatriste başvurmayı reddederler. Olfaktör referans sendrom (ORS) bunun sebeplerinden birisidir ve anksiyete, obsesyon veya paranoid şekillerde olabilir. ORS hastaları başkalarının davranışlarına atıfta bulunurlar; insanların ağızlarını kapatmaları, öksürme veya burunlarına dokunmaları, pencereyi açmaları, kafalarını başka yöne çevirmeleri hastaların koku yaydığını düşündürten işaretler olarak yanlış yorumlanabilir. Bu olgu sunumunda, 23-yaşında kadın hastanın 3 yıldır halitosis nedeniyle sıkıntı çektiği ve ORS tanısı konularak Klomipramin ile tedavi edildiği bildirilmektedir.
Subjective halitosis is a chronic disorder and cannot easily be identified or measured

by objective methods. The patients complaining with subjective halitosis usually refer to

dentists, yet they reject to psychiatric consultations. One of its cause is Olfactory Reference

Syndrome (ORS) which can be of anxiety, obsessional or delusional. ORS patients usually

refer to others’ behaviors; people’s closing their mouth, coughing and touching their nose,

opening window, turning faces to another side to protect themselves all give signs as to

emitting malodor which patients misinterpret. This paper reports a 23-old female who suffers

from halitosis since 3 years which is diagnosed as ORS and treaed with Clomipramine.

LookUs & Online Makale