ISSN 1302-0099 | e-ISSN 2146-7153
TURKISH JOURNAL CLINICAL PSYCHIATRY - J Clin Psy: 26 (2)
Volume: 26  Issue: 2 - 2023
EDITORIAL
1.Contemporary mass media tools and ethical consideration in mental health services
Oğuzhan Herdi, Mehmet Yumru
doi: 10.5505/kpd.2023.87259  Pages 80 - 83
Abstract |English PDF

RESEARCH ARTICLE
2.Psychotherapy training in Turkey: Experience of early career psychiatrists
Hatice Kaya, Rümeysa Tasdelen, Batuhan Ayık, Mariana Pinto da Costa
doi: 10.5505/kpd.2023.70487  Pages 84 - 90
GİRİŞ ve AMAÇ: Teorik ve uygulamalı psikoterapi eğitimi, psikiyatristlerin vaka yönetimi ve tedavi becerilerini artırır. Ancak, Türkiye'deki psikiyatristlerin bu fırsat ve deneyimlere ne ölçüde eriştikleri hakkında çok az şey bilinmektedir, bu nedenle çalışmamızda Türkiye'de kariyerinin erken dönemlerindeki yetişkin, çocuk ve ergen psikiyatristlerinin psikoterapi eğitimlerini çeşitli yönleriyle incelemeyi hedefledik.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Katılımcıların i) sosyodemografik özellikleri ii) psikoterapi eğitiminin niteliksel yönleri iii) psikoterapi eğitiminin organizasyonel yönleri; iv) psikoterapi eğitiminden memnuniyetini ölçmeyi hedefleyen 22 soruluk ölçek formu kariyerinin erken dönemindeki psikiyatristlere (erişkin, çocuk ve ergen psikiyatri asistanları ve ilk 5 yıllık, 40 yaşından küçük uzmanlarına) online olarak verilmiştir.
BULGULAR: Çalışmaya toplam 103 kişi (41 psikiyatri uzmanı (ilk 5 yıl), 37 psikiyatri asistanı, 12 çocuk ve ergen psikiyatri uzmanı (ilk 5 yıl) ve 13 çocuk ve ergen psikiyatrisi asistanı) katıldı. Katılımcıların %68'i psikoterapi eğitiminin psikiyatri eğitiminin içinde yer aldığını belirtirken, %89,3'ü psikoterapi eğitimi, %76,7'si süpervizyon aldığını belirtmiştir. Ayrıca katılımcıların sadece %41,7'si kendi kişisel psikoterapisine gittiğini ve %59,2'si sertifiye bir psikoterapist olmadığını ifade etmiştir.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Türkiye'de kariyerinin erken dönemindeki psikiyatri ve çocuk ve ergen psikiyatristlerinin yaklaşık üçte biri uzmanlık eğitimi aldıkları kurumda psikoterapi eğitimi alamamakta, dörtte biri süpervizyon olanaklarından yararlanamamakta ve yarısından fazlası kişisel terapi süreçlerinden mahrum kalmaktadır. Türkiye'de eğitim alan psikiyatristlerin beceri ve yeterliliklerini geliştirmek için bu eksikliklerin tespiti ve giderilmesi önemlidir.
INTRODUCTION: Theoretical and practical psychotherapy training improves psychiatrists' case management and treatment skills. However, little is known about the extent that in Turkey early career psychiatrists have access to these opportunities and their experiences, so in this study, we aimed to investigate various aspects of the psychotherapy training of early career adult, child and adolescent psychiatrists in Turkey.
METHODS: A 22 items questionnaire was disseminated in Turkey to psychiatry trainees and early career psychiatrists (psychiatry and child and adolescent psychiatry trainees and specialists who are in the first 5 years of their career and younger than 40). The questionnaire inquired about participants’: i) sociodemographics; ii) the quality of the psychotherapy training; iii) organizational aspects of psychotherapy training; iv) satisfaction with psychotherapy training.
RESULTS: A total of 103 individuals (n=41 psychiatrists, n=37 psychiatry trainees, n=12 child and adolescent psychiatrists, and n=13 child and adolescent psychiatry trainees) responded to this questionnaire. While 68% of the participants stated that psychotherapy training is included in psychiatry training, 89.3% stated they have conducted psychotherapy training themselves and 76.7% reported that they received supervision. Only 41.7% stated that they were going to their own personal psychotherapy or had gone before, and 59.2% were not a qualified psychotherapist.
DISCUSSION AND CONCLUSION: One third of psychiatry and child and adolescent psychiatry trainees in Turkey cannot access psychotherapy training in their institutes, and one fourth cannot access supervision opportunities, and more than half are deprived of their personal therapy processes. This should be addressed to improve the skills and competencies of psychiatrists that train in Turkey.

3.The relationships between intimate partner violence and attachment, personality features, and early maladaptive schemas
Ayşe Gökçen Gündoğmuş, Süheyla Doğan Bulut, Yasemin Koçyiğit, Yasir Şafak, Leyla Welkin Haksar
doi: 10.5505/kpd.2023.93708  Pages 91 - 103
GİRİŞ ve AMAÇ: Literatür, bağlanma stillerinin, kişilik özelliklerinin, çocuklukta kötü muamelenin, bilişsel şemaların, çeşitli sosyoekonomik ve klinik sorunların partner şiddetinde önemli rol oynayabileceğini göstermektedir. Bu çalışmada, psikiyatrik tedaviye başvuran bir kadın grubunda partner şiddetinin bağlanma stilleri, şema alanları ve kişilik inançları ile ilişkisi araştırıldı.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Katılımcılar, psikiyatri polikliniğine başvuran ve önceki yıl içinde partner şiddeti yaşadığını belirten 75 kadındı. Psikiyatrik değerlendirme yapıldı ve Young Şema Envanteri-Kısa Form, Kişisel İnanç Anketi-Kısa Form, Beck Depresyon Envanteri, Beck Anksiyete Envanteri, Çatışmaların Çözümüne Yaklaşım Ölçeği-2 ve Yakın İlişkilerde Yaşantılar Envanteri-II uygulandı. Partner şiddetini etkileyen değişkenleri belirlemek için korelasyon analizleri ve aşamalı regresyon analizi yapıldı. Bağlanma stilleri ve partner şiddeti arasında şema alanları ve kişilik inançlarının rolünü değerlendirmek için aracı analizi yapıldı.
BULGULAR: Partner şiddeti ile kaygılı bağlanma stili, bazı şema alanları ve kişilik inançları arasında farklı düzeylerde ilişkiler bulundu. Bireyin müzakere tutumu ile başkalarına yönelimlilik şema alanı arasında bir ilişki vardı. Bağlanma stilleri, şema alanları ve kişilik inançlarının partner şiddeti davranışlarını %7 ile %32 arasında açıklayabildiği bulundu.
TARTIŞMA ve SONUÇ: İlişkilerinde şiddet yaşayan çiftlerle çalışırken bağlanmayı değerlendirmek, kişilik özelliklerine ve şemalara odaklanmak terapi sürecine yön verecek yeni anlayışlar sağlayabilir. Kişilik inançlarının ve şemalarının rolünü destekleyen veriler, psikiyatri alanında giderek yaygınlaşan bilişsel davranışçı terapi veya şema-terapi ile çalışan klinisyenler için çok işlevsel olacaktır.
INTRODUCTION: The literature shows that attachment styles, personality features, childhood maltreatment, cognitive schemas, and various socioeconomic and clinical issues can play an important role in intimate partner violence (IPV). This study investigated the relationship of IPV with attachment styles, schema domains, and personality beliefs in a treatment-seeking women group.
METHODS: The participants were 75 women who presented to a psychiatric outpatient clinic and endorsed experiencing IPV during the previous year. We conducted a psychiatric evaluation and administered Young Schema Inventory-Short Form, Personal Belief Questionnaire-Short Form, Beck Depression Inventory, Beck Anxiety Inventory, Conflict Tactics Scale-2, and Experiences in Close Relationships-II. We performed correlation analyses and a stepwise regression analysis to determine the variables that affect IPV. A mediator analysis was performed to evaluate the role played by schema domains and personality beliefs in attachment styles and IPV.
RESULTS: Different levels of relationships were found between IPV and an anxious attachment style, some schema domains and personality beliefs. There was a relationship between an individual's negotiation attitude and the other-directedness schema domain. We found that attachment styles, schema domains, and personality beliefs could explain 7% to 32% of IPV behaviors.
DISCUSSION AND CONCLUSION: When working with couples suffering from violence in their relationship, evaluating attachment and focusing on personality features and schemas may provide new insights to direct the therapy process. This data, supporting the role of personality beliefs and schemas, will be very useful for clinicians working with cognitive behavioral therapy or schema-therapy, which are becoming increasingly common in the field of psychiatry.

4.Comparison of executive functions in attention deficit hyperactivity disorder, obsessive compulsive disorder and pathological internet use in children and adolescents
Sevcan Karakoç, Sibelnur Avcil, Hatice Aksu, Börte Gürbüz Özgür, Zafer Güleş, Sercan Öztürk
doi: 10.5505/kpd.2023.94770  Pages 104 - 112
GİRİŞ ve AMAÇ: İnternet bağımlılığı (İB) sıklığı çocuk ve ergenlerde giderek artmaktadır. Etiyolojisi multifaktöryel olmakla birlikte bazı belirtileri impulsivite, bazı belirtileri kompülsivite olarak tanımlanmaktadır. Bu çalışmanın amacı etiyopatogenezi daha belirli olan dikkat eksiklği hiperaktivite bozukluğu (DEHB) ve obsesif kompülsif bozukluk (OKB) ile patolojik internet kullanımı (PİK) olan grupların yürütücü işlevler açısından karşılaştırılmasının yapılmasıdır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışmaya 4 gruba ayrılmış olarak, DEHB (n=26), OKB (n=26), PİK (n=26) ve sağlıklı kontrol (n=26) olarak 8-18 yaş arası, sağ el dominant ve ilaç kullanmayan IQ>85 olan çocuk ve ergenler dahil edildi. Olgular K-SADS yarı-yapılandırılmış tanısal görüşme, Yale Brown Obsesif Kompülsif Bozukluk Ölçeği, İnternet bağımlılığı Ölçeği ve Turgay DSM-IV-DEHB ölçeği ile değerlendirildi. Nöropsikolojik (NP) testler olarak STROOP renk-kelime testi, Wisconsin Kart Eşleme Testi (WKET), Çizgi Yönünü Belirleme Testi (ÇYBT) ve Görsel İşitsel Sayı Dizileri Testi (GİSDT) uygulandı ve sonuçlar karşılaştırıldı.
BULGULAR: Katılımcıları yaş ortalaması 11,5±2,7 olan 13 (%12,5) kız, 91 (%87,5) erkek oluşturmaktaydı. Gruplar yaş, anne yaşı, baba yaşı ve kardeş sayısı açısından birbirine benzerdi. PİK grubu tüm STROOP alt testlerini en kısa sürede tamamlamıştır (p>0,05). ÇYBT için en çok doğru yanıtı veren PİK grubu (p>0,05), DEHB ise en düşük veren gruptur (p<0,05). GİSDT tüm alttest puanları PİK için en yüksek değere sahipken (p>0,05), GİSDT/ işitsel-sözel, görsel-sözel ve görsel-yazılı alttest puanları DEHB grubunda düşüktür (p<0,05). WKET tamamlanan kategori sayısı, kavramsal tepki puanı ve kurulumu sürdürme puanı açısından gruplar arasında anlamlı fark yokken, WKET Toplam perseveratif tepki ve perseveratif hata ise DEHB grubunda fazladır (p>0,05). Olguların ölçek puanları yürütücü test sonuçları ile ilişkili değilken; yaşı ilişkili bulunmuştur.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Yürütücü işlev bozuklukları OKB veya PİK grubuna göre DEHB tanısı için daha spesifiktir. Ancak tepki süresi PİK grubunda daha kısa olması; çevrimiçi oyun ve diğer programların çocukların bilgi işlemleme hızına etki ettiğini gösterebilir. İnternettin görsel içeriği, PİK grubunun görsel algılama ve hatırlama ve horizontal-vertikal yönlenim ile ilgili testlerde daha başarılı olmalarına neden olmuş olabilir. PİK grubunun nöropsikolojik profili DEHB grubu ile kıyaslandığında OKB grubuyla benzerlik taşımaktadır. Komorbiditesi olmayan PİK olguları OKB grubuna benzer nörobiyolojiye sahip olabilir ancak daha geniş kapsamlı ve nörogörüntüleme ve moleküler araştırmalara ihtiyaç vardır.
INTRODUCTION: Prevalance of pathological internet use (PIU) is increasing in children and adolescents. Although it has multifactorial etiologies, some symptoms are considered as impulsive whereas some are compulsive in nature. This study is aimed to compare individuals having PIU with attention deficit hyperactivity disorder (ADHD) and obsessive compulsive disorder (OCD) which have more specific findings in terms of executive functioning.
METHODS: Participants (n=104) of this study were 8-18 years-old-aged right-handed, drug-naive children and adolescents with IQ>85, and were grouped into 4 groups: ADHD, OCD, PIU and healthy control (HC). They are assessed with K-SADS, Yale Brown Obsessive Compulsive Disorder Scale, Young Internet Addiction Scale and Turgay Disruptive Behavior Scale-ADHD. STROOP test, Wisconsin Card Sorting Test (WCST), Judgement of Line Orientation (JLO) and Visual-Aural Digit Span Test (VADST) were used as neuropsychological (NP) tests. Results were compared.
RESULTS: tudy sample was composed of 13 (12.5%) girls and 91 (87.5%) boys with a mean age of 11.5±2.7 years old. The most common type of internet use was games. PIU group had the lowest scores in STROOP time and the highest scores in BLOT and VADST tests(p>0.05). ADHD group has the lowest scores in JLO and VASDT- auditory verbal, visual-verbal and visual-written subtests (p<0.05) Groups were similar in WCST completed category, conceptual response and scores. ADHD group had the highest scores in WCST perseverative responses and errors (p>0.05). Ages of the children were correlated with the all types of executive tests whereas scale scores had no relations.
DISCUSSION AND CONCLUSION: xecutive function abnormalities are more specific for ADHD cases rather than PIU and OCD. However, shorter response time in PIU group suggests that online games and other internet use may increase the speed of information processing. Visual content of internet might cause PIU group to score better in short term memory, visual perception, visual memory and orientation tests. NP profile of the PIU resembles OCD group than ADHD group suggesting that PIU cases with no comorbid conditions might have same neurobiology as OCD. Neuroimaging and molecular studies are still needed to englighten the etiology.

5.Attributions related to spousal sexual violence among married women in Turkey
Sinan Tetik, Koray Başar, Vesile Senturk Cankorur
doi: 10.5505/kpd.2023.67934  Pages 113 - 124
GİRİŞ ve AMAÇ: Eş cinsel şiddeti, kadınları hem fiziksel hem de psikolojik olarak etkileyebilen ve sıklıkla diğer şiddet formlarıyla birlikte ortaya çıkan bir yakın partner şiddetidir. Eşler arası cinsel şiddetin yaygınlığı gerçeği yansıtmayabilir, çünkü kadınlar genellikle yakın bir ilişki içindeki cinsel şiddeti bir şiddet biçimi olarak algılamamaktadır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Tanımlayıcı tipte olan bu araştırma, evli kadınların eş cinsel şiddetiyle ilgili atıflarına ilişkin faktörleri araştırmayı amaçlamıştır. Örneklemi Türkiye'de bir hastanede Temmuz-Aralık 2016 tarihleri arasında çeşitli polikliniklere başvuran 510 evli kadından oluşmaktadır. Veriler, sosyodemografik form, Cinsel Şiddete İlişkin Atıflar Ölçeği, Yardım arama kaynakları ve Bem Cinsiyet Rolü Envanteri aracılığıyla toplanmıştır.
BULGULAR: Örneklemin %12,7'si yaşam boyu eş cinsel şiddeti bildirmiştir. Babanın yaşı ve eğitim düzeyi mağduru suçlayan atıfları, kadınların ve babalarının eğitimi ise cinsel şiddeti destekleyici atıfları yordamaktadır. Görücü usulüyle evlenen kadınların cinsel şiddeti destekleyici özellikleri daha yüksekti. Bu atıflar, cinsiyet rolü ve eş cinsel şiddet deneyimi ile ilişkili değildi. Katılımcıların eşi tarafından cinsel şiddet deneyimleyen kadınlara destek için en yaygın önerisi sağlık profesyonellerine başvurmalarıydı.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Evli kadınların eş cinsel şiddetine atıfları bireysel ve evlilik özellikleriyle ilişkilidir. Eğitim, biçimi ve içeriğiyle kadınların eş cinsel şiddetine ilişkin atıflarını şekillendirmede önemli bir araç olabilir.
INTRODUCTION: Spousal sexual violence is a form of intimate partner violence (IPV) that can affect women both physically and psychologically and often co-occurs with other forms of IPV. The estimated prevalence of spousal sexual violence might not reflect the reality since women often do not readily perceive sexual violence within an intimate relationship as a form of violence.
METHODS: This descriptive study aimed to investigate the factors associated with married women's attributions related to spousal sexual violence. The sample consisted of 510 married women who were recruited during their visits to various outpatient clinics in a hospital in Turkey between July and December 2016. The data was collected as self-reports via sociodemographic forms, Attributions related to Sexual Violence Scale, the sources of help-seeking and Bem Sex-Role Inventory.
RESULTS: Among the sample, 12.7 % reported lifetime spousal sexual violence. Age and education level of the father predicted victim-blaming attributions while the education level of women and their fathers predicted rape-supportive attributions. Women who had an arranged marriage had higher rape-supportive attributions. These attributions were not associated with gender role orientation and experience of spousal sexual violence. Consultation with healthcare professionals was the most common suggestion for women who were exposed spousal sexual violence.
DISCUSSION AND CONCLUSION: Attributions of married women to spousal sexual violence are related to individual and marital factors. Education could be a significant tool with its form and content for shaping women's attributions to spousal sexual violence.

6.A comparative study of separation anxiety and sleep problems in school-aged children of health professionals during the COVID-19 pandemic
Melike Kevser Gül, Esra Demirci, Sevgi Özmen
doi: 10.5505/kpd.2023.95226  Pages 125 - 131
GİRİŞ ve AMAÇ: COVID-19 pandemisi, çocuk ve ergenlerde fiziksel sağlığın yanı sıra ruh sağlığını da etkilemeye devam etmektedir. Bu çalışmada, pandeminin birinci ve üçüncü dalgalarında sağlık çalışanlarının çocuklarında durumluk, sürekli kaygı, ayrılık kaygısı ve uyku bozukluklarının araştırılması amaçlandı.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışmaya 33 sağlık çalışanı çocuğu ve ebeveyni sağlık çalışanı olmayan 42 çocuk dahil edildi. Pandeminin birinci ve üçüncü dalgalarının her biri için sosyodemografik veri formu, Durumluk-Sürekli Kaygı Envanteri (DSKÖ), Ayrılma Kaygısı Değerlendirme Ölçeği-Çocuk Versiyonu (AKDÖ-Ç), Çocuklar İçin Uyku Bozukluğu Ölçeği (ÇUBÖ) kullanıldı.
BULGULAR: Sağlık çalışanlarının çocuklarının durumluk, sürekli kaygı ve AKDÖ-Ç puanları pandeminin birinci dalgasında kontrol grubuna göre daha yüksek bulundu, üçüncü dalgada durumluk kaygı ve AKDÖ-Ç puanları kontrol grubuna göre daha yüksekti. Pandemi döneminde annelerin çalışma saatleri ile DSKÖ ve AKDÖ-Ç puanları arasında pozitif korelasyon saptandı. COVID-19 öyküsü olan sağlık çalışanlarının çocuklarında durumluk kaygı ve AKDÖ-Ç puanları daha yüksekti.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Pandeminin birinci ve üçüncü dalgasında sağlık çalışanlarının çocuklarında kontrol grubuna göre DSKÖ ve AKDÖ-Ç puanları daha yüksek bulundu. Sağlık çalışanı çocuğu olmanın ÇUBÖ puanlarına etkisi saptanmadı.  Anksiyete seviyeleri, annenin pandemi sırasında çalıştığı süre ve ebeveynin COVID-19 öyküsü ile ilişkili bulundu.
INTRODUCTION: The COVID-19 pandemic continues to affect physical health as well as mental health in children and adolescents. In this study, we aimed to investigate the state, trait, separation anxiety, and sleep disturbances in the children of health professionals in the first and third waves of the pandemic.
METHODS: 33 children of health professionals and 42 children whose parents were not health professionals were included in the study. Sociodemographic data form, The State-Trait Anxiety Inventory (STAI), Separation Anxiety Assessment Scale-Child Version (SAAS- C), The Sleep Disturbance Scale for Children (SDSC) were used for assessment each for the first and third waves of the pandemic.
RESULTS: The state, trait anxiety, and SAAS-C scores of the children of health professionals were higher than the control group in the first wave of the pandemic, state anxiety and SAAS-C scores were still higher than controls in the third wave. Positive correlations were found between the STAI and SAAS- C scores with the working hours of mothers in the pandemic. State anxiety, and SAAS-C scores were higher in children of healthcare workers with a history of COVID-19.
DISCUSSION AND CONCLUSION: STAI and SAAS-C scores were found to be higher in the children of health professionals compared to the control group in the first and third wave of the pandemic. There was no effect being children of healthcare workers on SDSC scores. Anxiety levels were related to the time the mother worked during the pandemic and the parent's history of COVID-19.

7.How do traumatic experiences affect relapse in alcohol and substance use disorders?
Ebru Mercandağı, Ahmet Bulent Yazici, Esra Yazıcı
doi: 10.5505/kpd.2023.93764  Pages 132 - 142
GİRİŞ ve AMAÇ: Alkol ve Madde Kullanım Bozukluklarında (AMKB) nüksler çok yaygındır. AMKB hastalarında travmatik deneyimler normal popülasyona göre daha yaygın olmasına rağmen, relapslarla ilişkisi yeterince çalışılmamıştır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışmaya DSM 5'e göre AMKB tanısı ile yatırılan 51 hasta dahil edildi. Sosyodemografik Veri Formu, Olayların Etkisi Ölçeği-R (OEÖ-R), Hamilton Depresyon Derecelendirme Ölçeği (HAM-D), Hamilton Anksiyete Derecelendirme Ölçeği (HAM-A), Disosiyatif Yaşantılar Ölçeği(DES), Bağımlılık Profil İndeksi (BAPI), Hastaneye yatışları sırasında Değişime Hazırlık Aşamaları ve Tedaviye İsteklilik Ölçeği (SOCRATES) ve Travmatik Deneyimler Kontrol Listesi (TDKL) uygulandı. Hastalar taburculuk sonrası 6. ayda nüksler açısından değerlendirildi.
BULGULAR: Katılımcıların %60, 8’inde nüks görüldü. Nüks olan ve olmayan gruplar arasında önceki psikiyatrik tedavi, travmatik olay sayısı ve şiddeti, ihmal, duygusal ve fiziksel istismar, HAM-A ve DES puanları açısından istatistiksel olarak anlamlı fark bulundu. (p˂0.05). Lojistik regresyon analizinde daha önce psikiyatrik tedaviye başvurmamış olmanın erken dönem yinelemeleri anlamlı olarak yordadığı bulundu.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Çalışma sonuçlara göre daha önce psikiyatrik tedaviye başvurmuş olmak daha düşük nüks oranları ile ilişkili görünmektedir. Buna karşılık travmatik deneyimler, anksiyete ve dissosiyatif semptomlar yüksek nüks oranları ile ilişkili gibi görünmektedir.
INTRODUCTION: Relapses are very common in Alcohol and Substance Use Disorders (ASUD). Although traumatic experiences are more common in patients with ASUD than in the normal population, its relationship with relapses has not been adequately studied.
METHODS: Fifty-one patients who were hospitalized diagnosed with ASUD according to DSM 5 were included in the study. Sociodemographic Data Form, Impact Of Events Scale-R (IES-R), Hamilton Depression Rating Scale (HAM-D), Hamilton Anxiety Rating Scale (HAM-A), Dissociative Experiences Scale(DES), Addiction Profile Index (API), The Stages of Change Readiness and Treatment Eagerness Scale(SOCRATES) and Traumatic Experiences Checklist(TEC) were applied during their hospitalization. Patients were evaluated for relapse in the 6th month after discharge.
RESULTS: Relapse was observed in 60.8% of the participants. A statistically significant difference was found between the groups with and without relapse in terms of previous psychiatric treatment, number of traumatic events and severity, neglect, emotional and physical abuse, HAM-A and DES scores (p˂0.05). In the logistic regression analysis, it was found that not having previously applied for psychiatric treatment significantly predicted early relapses.
DISCUSSION AND CONCLUSION: According to the study results, the previous psychiatric treatment seems to be associated with lower relapse rates. In contrast, traumatic experiences, anxiety, and dissociative symptoms seem to be associated with higher relapse rates.

8.Evaluation of attention deficit, hyperactivity, and impulsivity symptoms in patients with type 2 diabetes mellitus
Ali İnaltekin, İbrahim Yağcı, Eray Atalay
doi: 10.5505/kpd.2023.85451  Pages 143 - 148
GİRİŞ ve AMAÇ: Kronik, metabolik bir hastalık olan tip 2 Diyabetes Mellitus (DM), küresel bir sağlık sorunudur. Yetersiz diyabet öz yönetimi ve glisemik kontrol birçok ikincil hastalığa sebep olabilir. Dikkatsizlik, motor hiperaktivite ve dürtüsellik ile karakterize Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB) ve tip 2 DM arasındaki ilişki hakkında yeterince çalışma yoktur. Çalışmamızda tip 2 DM hastalarında ve sağlıklı kontrollerde erişkin ve çocukluk çağındaki DEHB belirti ve bulguları ile dürtüselliği karşılaştırmayı amaçladık.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Araştırmamız bir olgu-kontrol çalışması olup veriler gönüllü katılım esasına göre toplandı. Çalışma Tip 2 diyabet ve sağlıklı kontrol grubunda 100 kişi olmak üzere toplam 200 katılımcı ile gerçekleştirildi. Çalışmaya alınan katılımcılara Erişkin Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu Öz Bildirim Ölçeği (EDHÖ), Wender-Utah Derecelendirme Ölçeği (WUDÖ), Barratt Dürtüsellik Ölçeği 11. versiyon (BIS-11), demografik bilgi formu uygulandı ve gruplar arasında karşılaştırıldı.
BULGULAR: Tip 2 DM grubunun ortalama EDHÖ dikkat puanı, EDHÖ hiperaktivite puanı, EDHÖ toplam puanı, WUDÖ toplam puanı, BDÖ toplam puanı, kontrol grubuna göre anlamlı olarak yüksek bulundu. Ayrıca EDHÖ, WUDÖ ölçeklerinde kesme puanlar kullanılarak DEHB olasılığı değerlendirildi ve tip 2 DM grubunda anlamlı olarak daha fazla kişide tespit edildi.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Çalışmamızda tip 2 DM hastalarında dikkat eksikliği, hiperaktivite ve dürtüsellik semptomları kontrollere göre daha fazla bulundu. Diyabetin öz yönetiminde ve glisemik kontrolün iyileştirilmesinde bu semptomların değerlendirilmesi faydalı olabilir.
INTRODUCTION: Type 2 Diabetes Mellitus (DM) is a chronic metabolic disease and a global health problem. Inadequate glycemic control and diabetes self-management can cause many secondary diseases. There are few studies on the association between attention deficit hyperactivity disorder (ADHD) and type 2 DM. Our study compares adult and childhood ADHD symptoms and signs and impulsivity in type 2 DM patients and healthy controls.
METHODS: In this case-control study, data were collected voluntarily. The study was carried out with a total of 200 participants, including 100 people in both the Type 2 diabetes group and the healthy control group. The Barratt Impulsivity Scale version 11 (BIS-11), Adult ADHD Self-Report Scale (ASRS), Wender-Utah Rating Scale (WURS) and demographic information form were applied to the participants and compared between the groups.
RESULTS: The mean ASRS attention score, ASRS hyperactivity score, ASRS total score, WURS total score, BIS total score of the type 2 DM group were significantly higher than the control group. Moreover, the probability of ADHD was evaluated using the cut-off scores in the ASRS and WURS scales, and it was detected in significantly more people in the type 2 DM group.
DISCUSSION AND CONCLUSION: Our study revealed that attention deficit, hyperactivity, and impulsivity symptoms are more common in type 2 DM patients than controls. Evaluation of these symptoms may be beneficial in the self-management of diabetes and in improving glycemic control.

LookUs & Online Makale