20. yüzyılın ikinci yansındaki teknolojik gelişmeler duygudurum bozukluklarının patogenezinde biyo- lojik faktörlerin rolüyle ilgili çalışmaları hızlandır- mıştır. Depresyon etiyolojisine yönelik olarak yapılan nörokimyasal ve nöroendokrinolojik çalışmalar bu alanda önemli adımlar atılmasına yol açmış, psikofar- makoterapide yeni çığırlar açılmasına neden olmuştur. Yine depresif bozuklukta beynin yapısal durumunun incelenmesi, belli beyin bölgelerinin hastalıktaki rolü de uzun yıllardır araştırıcıların ilgisini çeken bir alandır. Bu ilginin nedeni, depresif bozukluklardaki belirtiler, bulgular ve öznel deneyimlerin bazı nörobi- yolojik süreçlerdeki işlev bozukluklarına benzerlik göstermesidir. Ağır deprese hastalardaki bellek bozuk- lukları, sorun çözmedeki güçlükler, dikkat ve kon- santrasyon bozuklukları, olumsuz düşünceler, san- rılar ve varsanılar gibi bulgular bazı özgül kortikal alanlarının işlevlerinin bozulmasında da olur. Yine depresif hastalarda gözlenen psikomotor yavaşlama ya da psikomotor ajitasyon, prefrontal korteks, tala- mus, striatum ve bazal gangliyon lezyonlarında da gözlenmektedir. Uyku bozuklukları, dinlenmemiş uyanma, gün içi duygudurum değişiklikleri, iştah ve cinsel işlev bozuklukları, hipotalamus, nükleus akum- bens ve talamusu da içeren zedelenmelerde ortaya çık- maktadır. Bu ortak belirti ve bulgular, görüntüleme yöntemlerindeki teknolojik gelişmeyle birlikte,