ISSN 1302-0099 | e-ISSN 2146-7153
TURKISH JOURNAL CLINICAL PSYCHIATRY - J Clin Psy: 24 (4)
Volume: 24  Issue: 4 - 2021
EDITORIAL
1.Does brain maping lead the way in mood disorders? (tur)
Mehmet Yumru
doi: 10.5505/kpd.2021.38991  Pages 435 - 438
Abstract |Turkish PDF

RESEARCH ARTICLE
2.Neurocognitive flexibility, perfectionism, obsessive beliefs in patients with obsessive compulsive disorder (eng)
Betül Önder Uzgan, Melike Tetik Oktay, Cansu Aykaç, Çağatay Ermiş, Tunç Alkın
doi: 10.5505/kpd.2021.90187  Pages 439 - 449
GİRİŞ ve AMAÇ: Obsesif Kompulsif Bozukluk (OKB) heterojen bir ruhsal bozukluktur. Bu çalışmada OKB oluşumundan sorumlu olabileceği düşünülen nörobilişsel esneklik, mükemmelliyetçilik ve obsesif inanışlar arasındaki ilişki sağlıklı kontroller ile karşılaştırılarak değerlendirildi. Çalışma hipotezi nörobilişsel esneklik, mükemmelliyetçilik ve obsesif inançların OKB belirtilerinin oluşumunda rol oynayabileceği ve bu inançlar yoğunlaştıkça nörobilişsel esnekliğin daha çok bozulabileceğidir.
YÖNTEM ve GEREÇLER: 66 OKB tanılı ve hiçbir psikiyatrik öyküsü olmayan 75 sağlıklı birey çalışmaya katıldı. Katılımcıların, Berg Kart Eşleme Test (BKET), İz Sürme Testi (İST) ve Kategori Akıcılık (KA) Testiyle nörobilişsel esneklik, Hewitt Çok Boyutlu Mükemmelliyetçilik Ölçeği (HÇBMÖ) ve Obsesif İnanışlar Ölçeği-44 (OİÖ-44) ile mükemmelliyetçilik ve obsesif inançlarıının düzeyleri değerlendirildi. Katılımcılara DSM-IV Eksen I Bozuklukları için Yapılandırılmış Klinik Görüşme (SCID-I) uygulandı. Hastaların, Yale-Brown Obsesyon Kompulsiyon Ölçeğiyle (Y-BOCS) obsesyonlar ve kompulsiyonlar, Hamilton Depresyon Derecelendirme Ölçeğiyle (HAM-D) depresyon şiddeti değerlendirildi.
BULGULAR: Hastaların, sağlıklı gruba göre mükemmelliyetçi özellikleri ve obsesif inanışları daha yüksekti. Hastaların İz Sürme Testi (İST) performansları kontrollere göre daha kötüydü. Mükemmelliyetçilik ve obsesif inanç düzeyleri ile nörobilişsel esneklik arasında anlamlı ilişki bulunamamıştır. Fakat OKB alt-grupları arasında bu değişkenlerde farklılıklar vardı.
TARTIŞMA ve SONUÇ: İleride, biyolojik değişkenlerle birlikte bilişsel esneklik ölçüm araçları çeşitlendirilerek daha fazla OKB alt-grupları değerlendirilebilir. Bu çalışma 55. Ulusal Pskiyatri Kongresinde Poster bildiri olarak sunulmuştur.
INTRODUCTION: Obsessive Compulsive Disorder (OCD) is a heteregenous psychiatric disorder. In this study, three possible etiopathogenic factors, neurocognitive flexibility, perfectionism, and obsessive beliefs in patients with OCD, were evaluated and compared with healthy controls. The hypothesis is neurocognitive flexibility, obsessive beliefs, and perfectionism may have a role in the formation of OCD symptoms. Furthermore, as perfectionism and obsessive beliefs increase, neurocognitive flexibility may deteriorate further.
METHODS: The study included 66 OCD patients and 75 healthy controls with no psychiatric history. Berg Card Sorting Test (BCST), Trail Making Test (TMT) and Category Fluency (CF) Test were used to assess neurocognitive flexibility; Hewitt Multidimensional Perfectionism Scale (HMPS) and Obsessional Beliefs Questionnaire-44 (OBQ-44) were administered to evaluate perfectionism and obsessive beliefs of participants. Structured Clinical Interview for DSM-IV (SCID-I) was administered to participants. Yale-Brown Obsession Compulsion Scale(Y-BOCS) was applied to evaluate severity of obsessions/compulsions, while Hamilton Depression Rating Scale (HAM-D) was used to evaluate the severity of depression of patients.
RESULTS: Patients had high level perfectionist personality traits, and their levels of obsessive beliefs were higher than the healthy group. Trail Making Test performance was poorer in patients with OCD. There was no significant relationship between obsessive beliefs, perfectionism and neurocognitive flexibility. However, these variables differed among OCD-subtypes.
DISCUSSION AND CONCLUSION: Further studies may investigate various OCD-subtypes by diversifying cognitive flexibility measurement along with biological variables. This study was presented as Poster Proceeding at 55. National Congress of Psychiatry

3.Investigation of the relationships between cybercondria, anxiety sensitivity, somatosensory amplification, and intolerance to uncertainty (tur)
Yavuz Yılmaz, Erdi Bahadır, Ali Erdoğan
doi: 10.5505/kpd.2021.40221  Pages 450 - 458
GİRİŞ ve AMAÇ: Siberkondria, kişilerin sağlıkları ile ilgili internet ortamında tekrarlayan ve sürekli bir şekilde bilgi arama davranışıdır. Bu kavram son yıllarda teknolojinin günlük hayatımızda daha fazla kullanılması nedeni ile ruh sağlığı alanında daha sık karşımıza çıkmaktadır. Bu çalışmada, siberkondria davranışına etki eden demografik değişkenlerin incelenmesi ve ilişkili kavramların araştırılması amaçlanmıştır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Bu amaçla yapılan çalışmaya 254 kadın ve 176 erkek toplam 430 kişi katılmıştır. Katılımcılara, içerisinde demografik veri formu, Siberkondria Şiddet Ölçeği, Anksiyete Duyarlılığı İndeksi-3, Belirsizliğe Tahammülsüzlük Ölçeği ve Bedensel Duyumları Abartma Ölçeği’nin bulunduğu anket formu uygulanmıştır.
BULGULAR: Kadın katılımcıların (t(428)=3,445; p<0,01), internetten sağlık bilgisi arayan katılımcıların(t(428)=7,720; p<0,001), hekim önerisi dışında ilaç kullanan katılımcıların (t(428)=2,669; p<0,01) ve internette sağlık ile ilgili yeterli bilgi bulduğunu düşünen katılımcıların (t(428)=5,155; p<0,001) siberkondria puan ortalamaları anlamlı şekilde yüksek bulunmuştur. Siberkondria ile anksiyete duyarlılığı (r=0,49; p<0,001), belirsizliğe tahammülsüzlük (r=0,27; p<0,001) ve bedensel belirtileri abartma (r=0,38; p<0,001) arasındaki ilişkilerin anlamlı olduğu görülmüştür.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Yapılan çalışmada siberkondria kavramı ile ilişkisi olduğu düşünülen demografik özellikler ve kavramlar bulunmuştur. Bu çalışmanın, siberkondria kavramının anlaşılmasında literatüre güncel bilgiler kazandıracağı düşünülmektedir.
INTRODUCTION: Siberkondria is the behavior of people looking for information about their health on the internet in a repetitive and continuous manner. This concept is more common in the field of mental health in recent years due to the more use of technology in our daily lives. In this study, it was aimed to examine the demographic variables that affect cyberchondria behavior and to investigate the related concepts.
METHODS: A total of 430 people, 254 women and 176 men, participated in this study. A questionnaire form including demographic data form, Cyberchondria Severity Scale, Anxiety Sensitivity Index-3, Intolerance to Uncertainty Scale and Somatosensory Amplification Scale was applied to the participants.
RESULTS: Cyberchondria mean scores were found to be significantly higher for female participants (t(428)=3,445; p<0,01), participants seeking health information on the internet (t(428)=7,720; p<0,001), participants using drugs other than a doctor's recommendation (t(428)=2,669; p<0,01), and those who think they have found sufficient information about health on the internet (t(428)=5,155; p<0,001). The relationships between cyberchondria and anxiety sensitivity (r=0,49; p<0,001), intolerance to uncertainty (r=0,27; p<0,001), and somatosensory amplification (r=0,38; p<0,001) were found to be significant.
DISCUSSION AND CONCLUSION: Demographic features and concepts thought to be related to the cyberchondria were found in the study. It is thought that this study provides current knowledge to the literature in understanding the concept of cyberchondria.

4.Internalized stigma in physicians with mental illness (eng)
Oğuzhan Kılınçel, Rukiye Ay
doi: 10.5505/kpd.2021.48642  Pages 459 - 466
GİRİŞ ve AMAÇ: İçselleştirilmiş damgalanma, ruhsal bozukluğu olan kişilerde bozuklukla ilgili olumsuz söylemleri ve stereotipleri kabul etmesi ve düşünce ve davranışlarına yansıtması anlamına gelmektedir. Yüksek içselleştirilmiş damgalanma düzeyleri, ruhsal bozukluklarda sağlatım sürecini olumsuz etkilemektedir ve işlevselliği düşürmektedir. Çalışmamızda ruhsal bozukluklara sahip hekimlerin içsel damgalanma düzeylerini ve bu düzeylere etki eden faktörlerin belirlenmesi amaçlanmaktadır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: 1 Ekim 2020-30 Kasım 2020 tarihleri arasında çevrimiçi kesitsel öz bildirim anketi kullanılarak yapılmıştır ve Anket sorularını tamamlayan 156 gönüllü hekim çalışmaya dahil edildi. Tüm katılımcılara ‘Sosyodemografik ve klinik özellikler değerlendirme formu’ ve “Ruhsal hastalıklarda içselleştirilmiş damgalanma ölçeği” uygulanmıştır.
BULGULAR: Hekimlerin en sık oranda Major Depresif Bozukluk (%54,5) ve Anksiyete Bozukluğu (%32,1) tanılarının olduğu gözlendi. Hekimlerin %62,8’sinin psikofarmakolojik tedavi kullandığı, %12,8’inin intihar girişimi olduğu ve %8,3’ünün yatarak tedavi gördüğü gözlendi. Yüksek ve düşük içsel damgalanma olarak kabul edilen grupların yaş, cinsiyet, mesleki tecrübe ve bölümleri arasında istatistiksel fark saptanmamıştır. Bipolar Bozukluk, DEHB ve Madde Kullanım Bozukluğu olan bireylerin daha yüksek oranlarda yüksek içsel damgalanma grubunda olduğu gözlenmiştir. Ayrıca yüksek içsel damgalanma grubunda ailede psikiyatrik hastalık öyküsünün daha yüksek oranda olduğu gözlendi.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Çalışmamızda ruhsal hastalığa sahip bireylerde olduğu gibi ruhsal bir hastalığa sahip hekimlerde de içselleştirilmiş damgalanmanın olduğu gösterilmiştir. İçselleştirilmiş damgalanmanın, bu hastalara yönelik tutum ve davranışları etkilediği göz önüne alındığında bu farklılıkların belirlenmesinin ruhsal hastalıklara yönelik damgalanmayı önlemeye yönelik yapılan mücadelelerde yol gösterici olacaktır.
INTRODUCTION: Internalized stigma means accepting negative statements and stereotypes about the disorder in people with mental disorders and reflecting on their thoughts and behaviors. High levels of internalized stigma negatively affect the recovery process in mental disorders and reduce functionality. In our study, it is aimed to determine the internal stigmatization levels of physicians with mental disorders and the factors affecting stigmatization levels.
METHODS: The study was conducted between October 1, 2020-November 30, 2020, using an online cross-sectional self-report survey, and included 156 volunteer physicians who completed the survey questions. A "sociodemographic and clinical characteristics evaluation form" and the "Internalized Stigma of Mental Illness Scale" were applied to all participants.
RESULTS: It was observed that physicians were most frequently diagnosed with Major Depressive Disorder (54.5%) and Anxiety Disorder (32.1%). It was observed that 62.8% of physicians used psychopharmacological treatment, 12.8% had attempted suicide, and 8.3% received inpatient treatment. There was no statistical difference between the age, gender, professional experience, and departments of the groups considered as high- and low-internalized stigma. Individuals with Bipolar Disorder, ADHD, and Substance Use Disorder were observed to be in the high internal stigma group. In addition, a higher rate of family history of psychiatric illness was observed in the high-internalized stigma group.
DISCUSSION AND CONCLUSION: Our study demonstrated that physicians with a mental illness had internalized stigma as in individuals with mental illness. Considering that internalized stigma affects attitudes and behaviors towards these patients, determining these differences will be a guide in struggles to prevent stigma against mental illnesses.

5.The impacts of COVID-19 pandemic on children with neurodevelopmental disorder (tur)
Sezen Köse, Gamze Yüksel, Birsen Senturk Pilan, Elif Tortop, Gokce Anilir, Reyhan Çalışan, Begüm Yuluğ, Sibel Helin Tokmak, Burcu Özbaran, Zeki Yüncü, Serpil Erermiş, Tezan Bildik
doi: 10.5505/kpd.2021.05579  Pages 467 - 474
GİRİŞ ve AMAÇ: Covid-19 pandemisinin, nörogelişimsel bozukluğu olan çocuklar üzerine olan etkisinin Tele-Tıp uygulaması ile değerlendirilmesi amaçlanmıştır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışmada, nörogelişimsel bozukluk tanısı olan 7-18 yaş aralığındaki çocuk ve gençler değerlendirilmiştir. Randevu tarihlerinde Tele-Tıp Sistemi kapsamında telefonla aranıp kendileri ve ebeveynleriyle görüşülmüş, pandemiye uyum sürecini değerlendirmek amacıyla araştırmacıların hazırladığı anket uygulanmıştır. Pandemi öncesi ve sonrası hastalık şiddeti Klinik Global İzlenim Ölçeği ile değerlendirilmiştir.
BULGULAR: 51 olgunun %17.6’sı kız, %82.4’ü erkektir. Yaş ortalaması 11.66±3.46 yıldır. Çalışmaya alınan olguların %51’i Otizm Spektrum Bozukluğu; %47.1’i Zihinsel Yetersizlik; %17.6’sı Özel Öğrenme Bozukluğu tanısı ile izlenmektedir. Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu komorbiditesi %49 olarak saptanmıştır. Olguların %25.5’i kaygı artışı, %37.3’ü iştah ve beslenme düzeni değişikliği, %62.7’si uyku değişikliği bildirmiştir. Olguların pandemi öncesi Klinik Global İzlenim Ölçeği puanı 3.82±0.81, pandemi sürecindeki puanı 4.09±0.87 olarak değerlendirilmiştir.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Covid-19 pandemisinin erken döneminde, nörogelişimsel bozukluk tanısı ile izlemde olan çocuk ve gençlerin en sık uyku düzeni değişiklikleri, iştah ve beslenme sorunları ve kaygı artışı saptanmıştır. Bulgularımızın pandemi sürecinde gelişimsel sorunları olan çocuk ve gençlere yönelik geliştirilecek psikososyal destek müdahalelerine yol gösterici olacağı düşünülmüştür.
INTRODUCTION: In this study, we aimed to evaluate the impact of Covid-19 pandemic on children with neurodevelopmental disorders through Tele-Medicine system.
METHODS: Children aged between 7-18 years old with neurodevelopmental disorders were evaluated. On the routine control visit day, they and their parents were called by phone via the Tele-Medicine system and a questionnaire prepared by the researchers was applied to evaluate the compliance process to the pandemic. The disease severity of the cases was evaluated by the Clinical Global Impression Scale.
RESULTS: In our study, 17.6% of the cases were girls and 82.4% were boys. The average age is 11.66±3.46 years. In this study 51% of the cases were diagnosed with Autism Spectrum Disorder; 47.1% with Intellectual Disability and 17.6% with Special Learning Disorder. The comorbidity of Attention Deficit and Hyperactivity Disorder was found to be 49%. Increased anxiety is reported by 25.5% of the cases, appetite and nutritional problems by %37.3 and sleep pattern changes by 62.7%. Pre-pandemic score of Clinical Global Impression Scale was evaluated as 3.82±0.81, and the score during the pandemic as 4.09±0.87.
DISCUSSION AND CONCLUSION: It was found that, in the early period of the Covid-19 pandemic, the most common problems of the cases with neurodevelopmental disorder were the sleep pattern changes, appetite and nutritional problems and increased anxiety. It is thought that our findings will guide psychosocial support interventions for children and adolescents with developmental problems during the pandemic.

6.The levels of anxiety, depression and alexithymia in individuals diagnosed with diabetes and the affecting factors (eng)
Arife Zühal Değirmencioğlu, Leyla Baysan Arabacı, Nalan Gordeles Beser
doi: 10.5505/kpd.2021.39259  Pages 475 - 480
GİRİŞ ve AMAÇ: Diyabet tanısı alan bireylerin, anksiyete, depresyon ve aleksitimi düzeyleri ile bunları etkileyen faktörleri belirlemek amacıyla yapılmıştır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Tanımlayıcı, kesitsel ve ilişki arayıcı nitelikteki araştırma örneklemi evreni bilinmeyen örneklem belirleme yöntemi ile 195 olarak hesaplanmış ve buna göre,15 Ocak-30 Haziran 2018 tarihleri arasında, bir eğitim araştırma hastanesinin iki dahiliye polikliniğine kontrol amacıyla başvuran, araştırmaya katılmayı kabul eden, en az 6 aydır diyabet tanısıyla tedavi olan ve başka kronik bir hastalığı olmayan, 18 yaş üstü 208 diyabet tanılı hastaya ulaşılmıştır. Etik Kurul ve kurum izinlerinden sonra araştırmanın amacı hakkında bilgi verilen hastalara Bilgi Formu(BF), Beck Depresyon Ölçeği(BDÖ), Beck Ankisyete Ölçeği(BAÖ), Toronto Aleksitimi Ölçeği(TAÖ) kullanılarak veriler toplanmıştır. Veriler bilgisayar ortamında SPSS (16.0) programı kullanılarak değerlendirilmiş ve analizde tanımlayıcı istatistikler, Kruskal Wallis, Mann Whitney U ve Pearson Korelasyon testi kullanılmıştır.
BULGULAR: Hastaların %61.1’inin kadın, %57.7’sinin 45-64 yaş arasında ve %81.3’ünün evli olduğu bulunmuştur. Yüzde 93.3’ü Tip II diyabet tanısı olan hastaların %38.0’i 6 ay-5 yıldır diyabete bağlı tedavi gördüğünü, %40.8’i bakım konusunda eşi tarafından desteklendiğini belirtmiştir. Yüzde 45.2’si ilkokul mezun olan hastaların %26.0’sı bir işte çalışmakta olduğunu, %10.6’sı hastalık nedeni ile çalışamadığını ve %60.5’i ekonomik durumlarının orta düzeyde olduğunu ifade etmiştir. Diyabet tanısı sonrası yaşamlarında olumsuz yönde değişiklikler yaşadığını belirten hastalarda orta düzeyde anksiyete ve aleksitimi, düşük düzeyde de depresyon belirtileri tespit edilmiştir. Hastaların anksiyete ve depresyon düzeyleri ile aleksitimi düzeyleri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki olduğu (p<0.001); anksiyete ve depresyon düzeyleri arttıkça duygularını tanıma-ayırt etme ve duygularını ifade etme güçlüğünün arttığı (p<0.001) ve dışa dönük düşünme yetisinin de azaldığı (p<0.05) belirlenmiştir. Ayrıca hastaların ölçek puan ortalamalarının bazı sosyodemografik değişkenlere göre farklılık gösterdiği saptanmıştır (p<0.05).
TARTIŞMA ve SONUÇ: Diyabet tanılı hastalarda, fiziksel semptomlar ve bunların yönetimi kadar anksiyete, depresyon, aleksitimi gibi ruhsal sıkıntılar da düzenli olarak değerlendirilmeli ve hastalar bu sorunlarla başetme stratejileri geliştirebilmeleri için sağlık çalışanları özellikle hemşireler tarafından desteklenmelidir.
INTRODUCTION: This study aims to determine the levels of anxiety, depression and alexithymia in individuals diagnosed with diabetes and the affecting factors.
METHODS: The study consisted of 208 patients aged 18 and over diagnosed with diabetes that have been receiving relevant treatment for at least 6 months and had no other chronic diseases. The patients had been registered in the internal medicine polyclinics of a training and research hospital for control purposes between January 15 and June 30, 2018 and had agreed to participate in the study. Research data were collected using the Personal Information Form (PIF), the Beck Depression Inventory (BDI), the Beck Anxiety Inventory (BAI), and the Toronto Alexithymia Scale (TAS). The descriptive statistics, Kruskal Wallis, Mann Whitney U and Pearson Correlation, Regression tests were used in the statistical analysis of the data.
RESULTS: In the study 61.1% of the patients were females, 57.7% were between 45-64 years old and 81.3% were married. A moderate-level of anxiety and alexithymia as well as a low-level of depression were found in the patients who reported adverse changes in their lives following the diagnosis of diabetes. A statistically significant relationship was found between the levels of anxiety, depression and alexithymia in patients (p<0.001).
.

DISCUSSION AND CONCLUSION: Patients diagnosed with diabetes should be regularly assessed for psychological distress such as anxiety, depression and alexithymia, as well as physical symptoms. Health professionals, especially nurses should support diabetic patients in developing strategies to cope with and manage these health problems

7.The related factors with functionality and the comorbidity in the patients with adult seperation anxiety disorder (tur)
Mahmut Onur Karaytuğ, Lut Tamam, Mehmet Emin Demirkol, Zeynep Namlı, Mahmut Gürbüz
doi: 10.5505/kpd.2021.82957  Pages 481 - 490
GİRİŞ ve AMAÇ: Çalışmanın amacı, Yetişkin Ayrılma Anksiyetesi Bozukluğu (YAAB) tanılı hastalarda psikiyatrik ek tanı sıklığını tespit etmek ve intihar düşüncesi ile işlevsellik üzerine etkisini araştırmaktır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışmanın örneklemini YAAB tanısı konulan 107 kişi oluşturuyordu. Hastalarla DSM-5 Bozuklukları için Yapılandırılmış Klinik Görüşme-Klinisyen Versiyonu (SCID-5-CV) temelli görüşme yapıldı. Sosyodemografik veri formu, SCL-90-R Belirti Kontrol Listesi, Yetişkin Ayrılma Anksiyetesi Anketi (YAAA), Ayrılma Anksiyetesi Belirtileri için Yapılandırılmış Klinik Görüşme (AAB-YKG), Ayrılma Anksiyetesi Belirti Envanteri (AABE), Dünya Sağlık Örgütü Yetiyitimi Değerlendirme Çizelgesi (WHODAS-2) uygulandı.
BULGULAR: Hastalığın ortalama başlangıç yaşı 20,1 ± 6’idi. Hastaların 87’sinde (%81.3) psikiyatrik ek tanı belirlendi (major depresyon %29, panik bozukluk %17.8, obsesif kompulsif bozukluk-OKB %16.8, agorafobi %11.2, bipolar bozukluk %6.5). Hastaların 54’nün (%50.4) yaşamın herhangi bir döneminde intihar düşüncesi olduğu belirlendi. Ek tanı belirlenen hastaların belirlenmeyenlere göre; yetişkin ayrılma anksiyetesi anketi puanı ve WHODAS-2 işlevsellik kaybı puan ortancaları yüksekti (p<0,001). Ek tanısı olan hastaların olmayanlara göre, intihar düşüncesi oranı daha yüksekti (p<0,001).
TARTIŞMA ve SONUÇ: Ek psikiyatrik hastalık varlığında YAAB tanılı hastaların yetişkin ayrılma anksiyetesi anketi puanı, yaşam boyunca intihar düşüncesi oranı ve işlevsellikte kayıp oranları artmaktadır. Çalışma sonuçlarımızı destekleyecek, daha geniş örneklemde ve birden fazla ek psikiyatrik hastalığın da değerlendirildiği gelecek çalışmalar yararlı olacaktır.
INTRODUCTION: This study aims to determine the frequency of psychiatric comorbidity in patients with Adult Separation Anxiety Disorder (ASAD) and investigate its effect on suicidal ideation and functionality.
METHODS: We included 107 participants diagnosed with ASAD. The patients were interviewed based on the Structured Clinical Interview for DSM-5 Disorders-Clinician Version (SCID-5-CV). We applied sociodemographic data form, SCL-90-R Symptom Checklist, Adult Separation Anxiety Questionnaire (ASAQ), Structured Clinical Interview for Separation Anxiety Symptoms (SCI-SAA), Separation Anxiety Symptom Inventory (SASI), World Health Organization Disability Assessment Scale (WHODAS) to all participants.
RESULTS: The mean age of onset of the disorder was 20.1 ± 6. Eighty-seven (81.3%) of the patients had psychiatric comorbidity (29% had major depression, 17.8% panic disorder, 16.8% obsessive-compulsive disorder, 11.2% agoraphobia, 6.5% bipolar disorder). Fifty-four (50.4%) of the patients had suicidal thoughts in any period of their lives. Patients with psychiatric comorbidity had a higher ASAQ score, WHODAS-2 loss of functionality score, and suicidal ideation rate than those who were not (p <0.001 for each).
DISCUSSION AND CONCLUSION: Suicidal ideation, ASAQ score, and loss of functionality rates increase in patients with ASAD in the presence of comorbid psychiatric disorders. Future studies in larger samples and evaluating more than one additional psychiatric disorder will be helpful to support our study results.

8.Investigation of the relationship between forensic psychiatry patients' violent behaviors and levels of treatment adherence and hope (tur)
Hatice Polat, Kerim Uğur
doi: 10.5505/kpd.2021.84704  Pages 491 - 498
GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışma adli psikiyatri hastalarının şiddet davranışlarının tedaviye uyum ve umut düzeyleri arasındaki ilişkinin incelenmesi amacıyla yapılmıştır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Bu çalışma tanımlayıcı ve ilişki arayıcı tasarımda gerçekleştirilmiştir. Araştırmanın verileri Temmuz 2020 – Ekim 2020 tarihleri arasında toplanmış olup, toplam 134 hasta çalışmaya katılmıştır. Verilerin toplanmasında Kişisel Bilgi Formu, Morisky Uyum Ölçeği, Taylor Suç Şiddet Derecelendirme Skalası ve Herth Umut Ölçeği kullanılmıştır.
BULGULAR: Araştırmaya katılan hastaların %40.3’ünün orta derecede şiddet davranışı sergilediği, %63.4’ünün tedaviye uyumlarının düşük düzeyde olduğu ve umut düzeylerinin 40.14±21.80 olduğu belirlenmiştir. Hastaların şiddet davranışlarının umut düzeyleri ve tedaviye uyumları arasında negatif yönlü anlamlı bir ilişki olduğu belirlenmiştir (p<0.05).
TARTIŞMA ve SONUÇ: Adli psikiyatri hastalarının çoğunun tedavi uyumunun düşük olduğu ve orta derecede şiddet davranışı sergilediği ve hastaların şiddet davranışı ile umut düzeyleri ve tedaviye uyumları arasında negatif bir ilişki olduğu belirlenmiştir.
INTRODUCTION: This study was conducted to examine the relationship between violent behaviors of forensic psychiatry patients and their adherence to treatment and level of hope.
METHODS: This study used a descriptive and correlational research design. July 2020 October 2020 data of the study was collected and a total of 134 patients participated in the study. A personal information form, Morisky Adherence Scale, Taylor crime violence Rating Scale and Herth Hope Scale were used for data collection.
RESULTS: It was determined that 40.3% of the patients participating in the study exhibited moderate violent behavior, 63.4% had low levels of adherence to treatment and hope levels were 40.14±21.80. It was determined that there was a negative significant relationship between the levels of hope and treatment adherence of violent behavior of patients (p<0.05).
DISCUSSION AND CONCLUSION: It was determined that most forensic psychiatry patients had low adherence treatment and moderate violent behavior, and that there was a negative association between patients ' violent behavior and their level of hope and adherence to treatment.

9.Evaluation of belief and attitudes towards stigma of nurses/physician, patients and patients’ relatives in psychiatric clinics (tur)
Feride Ercan, Mehmet Karakaş, Nermin Gürhan, Ümran Demircan, Haydar Mehmet Kaya
doi: 10.5505/kpd.2021.82653  Pages 499 - 512
GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışma psikiyatri kliniklerinde hemşire/hekim, hasta ve hasta yakınlarının damgalama yönelik inanç ve tutumlarının değerlendirilmesi amacıyla yapılmıştır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışma, karşılaştırmalı-tanımlayıcı araştırma yöntemi kullanılarak yapılmıştır. İki devlet üniversitesi eğitim araştırma hastanesinin psikiyatri kliniği ile bir devlet üniversitesinin ruh sağlığı ve hastalıkları eğitim araştırma hastanesinde Ekim-Aralık 2017 tarihleri arasında yürütülmüştür. Örneklemi 43 hemşire/hekim, 76 hasta ve 37 hasta yakını oluşturmaktadır. Veriler Ruhsal Hastalığa Yönelik İnançlar Ölçeği (RHYİÖ), Ruhsal Sorunlu Bireylere Yönelik Toplum Tutumları Ölçeği (RSTTÖ) ve Ruhsal Hastalıklarda İçselleştirilmiş Damgalama Ölçeği (RHİDÖ) kullanılarak toplanmıştır. Hemşire/hekim, hasta ve hasta yakınlarının ruhsal bozukluğa ilişkin inanç ve tutum puan ortalamaları karşılaştırılmış, ruhsal bozukluğa sahip hastaların içselleştirilmiş damgalama yaşama düzeyleri değerlendirilmiş ve bazı değişkenler açısından parametreler incelenmiştir.
BULGULAR: Çalışmaya katılanların %27,6’sı hemşire/hekim, %48,7’si hasta ve %23,7’si hasta yakınıdır. Gruplara göre RHYİÖ tehlikelilik, çaresizlik ve kişilerarası ilişkilerde bozulma ve utanma alt boyutları ve ölçek toplam puanı açısından istatistiksel olarak anlamlı farklılık tespit edilmiştir (p<0.05). Gruplara göre RSTTÖ korku/dışlama puanı açısından istatistiksel olarak anlamlı farklılık saptanmıştır (p<0.05).
TARTIŞMA ve SONUÇ: Ruhsal hastalığa/hastalara yönelik en olumsuz inanca sahip olanların hastalar olduğu, hemşire/hekimlerin ise daha fazla korku ve dışlama tutumu sergiledikleri saptanmıştır. Ayrıca gruplara göre farklılık gösterse de inanç, tutum ve damgalamanın ekonomik durum, eğitim düzeyi, cinsiyet, hastane yatış sayısı gibi değişkenlerden etkilendiği belirlenmiştir.
INTRODUCTION: This study was conducted to evaluate the beliefs and attitudes of nurses/physicians, patients and patients’ relatives towards stigma in psychiatry clinics.
METHODS: The study was undertaken using comparative-descriptive study method. It was conducted between October-December 2017 at the psychiatry clinic of two state university training and research hospitals and at the mental health and diseases training and research hospital of a state university. The sample consists of 43 nurses/physicians, 76 patients and 37 patient relatives. The data were collected using Beliefs towards Mental Illness Scale (BMI), scale of The Community Attitudes towards the Mentally Ill (CAMI) and İnternalized Stigma of Mental İllness Scale (ISMI). The beliefs and attitudes scores of nurses/physicians, patients, and patient relatives were compared, the internalized stigmatization levels of patients with mental disorders were evaluated, and the stigma belief and attitude levels were examined for some variables.
RESULTS: Participants in the study were 27.6% nurses/physicians, 48.7% patients and 23.7% patient relatives. A statistically significant difference was found between the groups in terms of the BMI subscales of dangerousness, poor social and interpersonal skills and incurability and shame, and the scale total score (p <0.05). A statistically significant difference was found between the groups in terms of CAMI fear/exclusion score (p <0.05).
DISCUSSION AND CONCLUSION: It was determined that patients have the most negative beliefs towards to mental disorders/patients, also nurses/physicians were found to exhibit more fear and exclusion attitudes. Although it varies according to the groups it was determined that beliefs, attitudes and internalized stigmatization were affected by variables such as economic status, education level, gender, and number of hospitalizations.

10.Developing an assessment scale for adjusment problems in university students (tur)
Ahmet Topuzoğlu, Furkan Özel, Zeynep Meva Altaş, Can Ilgın, Cihad Kaya, Seyhan Hıdıroğlu
doi: 10.5505/kpd.2021.94032  Pages 513 - 522
GİRİŞ ve AMAÇ: Üniversite öğrencilerinde uyum sorunlarını değerlendirmek ve uyumu etkileyen faktörleri ortaya koymak için bir ölçeğin geliştirilmesi amaçlandı.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Üniversite öğrencilerinde uyumu bozabilecek erteleme, mükemmeliyetçilik, odaklanma güçlüğü, iletişim, kaygı, kayıp yas ve kendine güven alanlarında toplam 34 soru oluşturuldu. Çalışma, Üniversite Sağlık Kampüsü öğrencileri evreninde yapıldı. Öğrencilere sosyodemografik özelliklerini sorgulayan bir anket, sınanmak üzere hazırlanmış 34 soruluk Uyum Sorunları Ölçeği ve Kısa Semptom Envanteri (KSE) uygulandı. Eksik yanıtlı ölçekler dışlandığında 754 öğrencinin yanıtları tüm ölçeklerde tam olduğu için istatistiksel değerlendirmeye alındı.

Açımlayıcı faktör analizinde özdeğeri birin üzerinde saptanan faktörler ölçek alt alanları olarak tanımlandı. Kısa semptom envanteri ile karşılaştırmalar yapıldı ve ölçeğin dış geçerliliği bu yolla test edildi. Spearman korelasyon katsayısı bu karşılaştırmalarda hesap edildi. Doğrulayıcı faktör analizi uygulandı.

BULGULAR: Ölçek sorularından yedisi korelasyon katsayılarında düşüklük (<0,30) ve faktör içerik yükü (<0,50) düşüklüğü nedeniyle ölçekten çıkarıldı.Toplam 26 soruluk bir ölçek oluştu. Ölçek 26 soruluk 6 alt alandan oluşan bir yapı kazandı. Alt alanlar odaklanma güçlüğü, erteleme, iletişim sorunları, özgüvensizlik, mükemmeliyetçilik, sosyal kaygı alt başlıklarını içeriyordu. Ölçekte yer alan 26 soru için Cronbach alfa değeri 0,87’ydi. Doğrulayıcı faktör analizi sonuçlarına dayanarak iletişimde kaçınma davranışları soruları da çıkartılarak 21 soruluk bir ölçek oluşturulmuş oldu.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Bu çalışma sonucunda üniversite öğrencileri için bir uyum sorunları ölçeği elde edilmiştir. Böyle bir ölçek alan çalışmalarında riskli grupları tanımlamak için kullanılabilir. Koruyucu ruh sağlığı alanında bilgi üretimini kolaylaştırabilir. Üniversite öğrencilerine yönelik terapilerin başlangıcında “Uyum Sorunları Ölçeği” sorun alanlarını belirlemede kullanılabilir.
INTRODUCTION: We aimed to develop a scale to evaluate adjustment problems in university students and to reveal the factors affecting compliance.
METHODS: A total of 34 questions were created in the areas of procrastination, perfectionism, difficulty in focusing, communication, anxiety, lost mourning and self-confidence, which may disrupt harmony among university students. The study was conducted on the University Health Campus students population. A questionnaire questioning the sociodemographic characteristics, the 34-item Adjustment Problems Scale and the Brief Symptom Inventory (BSI) were applied to the students. When scales with missing responses were excluded, 754 students' responses were included in statistical evaluation because they were complete in all scales.

Factors with eigenvalues ​​above one in the explanatory factor analysis were defined as scale sub-domains. Comparisons were made with the brief symptom inventory and the external validity of the scale was tested in this way. Spearman correlation coefficient was calculated in these comparisons.Confirmatory factor analysis conducted for scale fit analysis.
RESULTS: Seven of the scale questions were excluded from the scale due to low correlation coefficients (<0.30) and factor content load (<0.50). A total of 26 questions was formed. The scale has a structure consisting of 6 sub-fields with 26 questions. Sub-areas Difficulty focusing, procrastination, communication problems, insecurity, perfectionism, social anxiety. The Cronbach alpha value for 26 questions in the scale was 0.87.Based on the confirmatory factor analysis results, a 21-question scale was created by removing avoidance behaviors in communication.
DISCUSSION AND CONCLUSION: As a result of this study, an adjustment problems scale for university students was obtained. Such a scale can be used to identify risky groups in field studies. It can facilitate the production of knowledge in the field of preventive mental health. At the beginning of the therapy for university students, "Adaptation Problems Scale" can be used to determine problem areas.

11.Factors affecting the belief towards mental illness and social distance in secondary education teachers (tur)
Hülya Arslantaş, Filiz Abacıgil, Rüveyda Yüksel, Filiz Adana, Ezgi Sarı, Duygu Yeşilfidan, Selen Gürsoy Turan
doi: 10.5505/kpd.2021.43760  Pages 523 - 536
GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışmada ortaöğretim öğretmenlerinde ruhsal hastalıklara yönelik inanç ve sosyal mesafeyi etkileyen faktörlerin araştırılması amaçlanmıştır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışma kesitsel tipte olup, Aydın ilindeki liselerde gerçekleştirilmiştir. Aydın İl merkezindeki liseler, okul türlerine göre tabakalanmış, her okuldan seçilecek öğretmen sayısı G-Power istatistik programı ile belirlenerek örneklem sayısı 331 olarak hesaplanmıştır. Veriler anket formu, Ruhsal Hastalıklara Yönelik İnanç Ölçeği ve Sosyal Mesafe Ölçeği ile toplanmıştır.
BULGULAR: Öğretmenlerin %24.3’ü yakın çevresinde ruhsal hastalığa sahip birinin olduğunu belirtmiş;%9.4’ü daha önce psikiyatrik destek almıştır. Öğretmenlerin %65.7’si kalıtsal yatkınlığın, %83.9’u stresli yaşam olaylarının, %44.4’ü kişilerarası ilişkilerin,%72.9’u aile içi şiddetin,%58.9’u aile içi çatışmaların,%55.3’ü kişilik zayıflığının, %68.4’ü travmatik yaşam olaylarının, %14.6’sı enfeksiyon hastalıklarının, %23.4’ü dini inançların, %11.7’si doğa üstü güçlerin ruhsal hastalıklara neden olduğunu belirtmiştir. Araştırmada yakın çevresinde ruhsal hastalığa sahip olanların sosyal mesafe puanının sahip olmayanlara göre (t=-.901;p=0.004) daha düşük olduğu bulunmuştur. Ayrıca Ruhsal Hastalıklara Yönelik İnanç Ölçeği puanı ile Sosyal Mesafe Ölçeği puanı arasında pozitif yönlü orta düzeyde bir ilişki(r=0.502;p=0.000)saptanmıştır.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Bu veriler doğrultusunda ruhsal problemi olan bir yakına sahip olmak ruhsal hastalıklara yönelik bakış açısını olumlu olarak etkilemekte, ruhsal hastalığa yönelik inançlar olumsuzlaştıkça hastalara yönelik sosyal mesafede artmaktadır. Ruhsal hastalıkları olan bireylerin damgalanma ve ayrımcılığın olmadığı bir toplumda hayatta kalabilmeleri için akıl hastalıklarına yönelik bilgi ve anlayışı geliştirerek olumlu tutumları geliştirmek önemlidir. Bu bağlamda öğretmenlerin bilgilendirilmesi ve farkındalıklarının artırılması önemlidir.
INTRODUCTION: This study intends to investigate the factors affecting the belief towards mental illness and social distance in secondary education teachers.
METHODS: This is a cross-sectional study conducted in high schools in Aydın, Turkey. High schools in Aydın were divided into separate strata according to school types; and the number of teachers to be selected from each school was determined using the G-Power statistics program and the number of teachers in the study sample was calculated to be 331.Data was collected using the Belief Towards Mental Illness Scale and Social Distance Scale.
RESULTS: 24.3 % of the teachers in the study reported that they know somebody with a mental illness in their immediate circles and 9.4% had psychiatric support in the past. According to the teachers' reports,65.7% of the teachers believed that genetic predisposition,73.9% stressful life events,44.4% interpersonal relationships,72.9% domestic violence, 58.9% domestic conflicts, 55.3% personal weaknesses,68.4% traumatic life events, 14.6% infectious diseases, 23.4% religious belief and 11.7 % supernatural powers cause mental illnesses. The study found that the teachers who know people with mental illnesses in their immediate circles had lower social distance scores compared to those who do not know (t=-.901;p=0.004). Additionally a moderate level of positive relationship was found between the Belief Towards Mental Illness Scale score and Social Distance Scale score(r=0.502;p=0.000).
DISCUSSION AND CONCLUSION: Based on this data, having someone with a mental illness in the immediate circle has a positive effect on the person's perspective for mental illnesses and social distance toward patients increases as the belief towards mental illness become more negative. In order to ensure that people with mental illnesses live in a society with no stigmatization and discrimination, it is important to raise awareness and improve knowledge promoting positive attitude towards mental illnesses in the society. Therefore it is important to increase the knowledge and awareness among teachers.

12.Fluctuations in worry, stress, anger, and fear during the COVID-19 pandemic in Turkey: Findings of a serial cross sectional study (tur)
Başar Demir, Sıla Demir, Ata Cantürk Doğrul
doi: 10.5505/kpd.2021.48108  Pages 537 - 546
GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışmada, COVID-19 pandemisinin seyrindeki ve alınan önlemlerdeki değişikliklerle ilişkili olarak toplumda ortaya çıkan endişe, stres, öfke ve korku gibi duygusal etkilerin zaman içindeki değişimini takip etmek amaçlanmıştır.

YÖNTEM ve GEREÇLER: Bu çalışma, beş farklı dalgada (28-29 Temmuz 2020, 14-15 Ağustos 2020, 6-7 Eylül 2020, 2-3 Ekim 2020, 11-12 Kasım 2020) COVID-19’a yönelik endişe, stres, öfke ve korkuya ilişkin çevrimiçi veri toplanan seri-kesitsel bir araştırmadır. Analizlere Türkiye’nin farklı bölgelerinde ikamet eden ve yaşları 18-73 arasında değişen 5474 katılımcı dahil edilmiştir. Dalgalar arasındaki duygu değişimleri tüm duygular için dört ayrı tek yönlü ANOVA ile analiz edilmiştir.
BULGULAR: COVID-19’a yönelik endişe, stres, öfke ve korku bakımından dalgalar arasında istatistiksel olarak anlamlı farklar bulunmuştur (p <.05). Genel olarak tüm duygularda üçüncü dalgaya kadar yükselmenin ardından öfke dışındaki duygularda azalma eğilimi görülmüştür.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Salgın yönetimi, belirsizlik, aşılama gibi bağlamsal faktörlerdeki gelişmeler stres unsuru olarak ortaya çıkmakta ve korku ve kaygı ortamı yaratıp bireyleri duygusal yönden etkileyebilmektedir. Bu durumların sonucu olarak önümüzdeki yıllarda duygudurum ve kaygı bozuklukları gibi birçok problemin artış göstermesi olasıdır.
INTRODUCTION: This study aims to follow the fluctuations in affective responses to COVID-19 such as anxiety, stress, anger, and fear of the community parallel to the changes in the regulations and the course of the pandemic.

METHODS: In a serial cross-sectional study, online data were collected on COVID-19–related anxiety, stress, anger, and fear. 5474 participants, who were aged between 18-73 and residing in different regions of Turkey, are included in the analyses. Emotional fluctuations across five waves were analyzed with four separate one-way ANOVAs for all emotions.
RESULTS: Statistically significant differences were observed between waves in terms of COVID-19 related anxiety, stress, anger, and fear (p <.05). As all emotions tended to increase up until the third wave, where all emotions tended to decrease except anger after the third wave.
DISCUSSION AND CONCLUSION: Changes in the contextual factors, such as managing the pandemic, uncertainty, and vaccination, emerge as stressors and create an atmosphere of fear and worry, and affect individuals emotionally. Consequently, psychological problems such as mood and anxiety disorders may increase in the coming years.

13.Psychometric properties of Turkish version of Dutch eating behavior questionnaire in adolescents aged between 12 and 18 years and assessment of the effect of age and gender on eating behaviours (tur)
Ezgi Şen Demirdöğen, Pınar Algedik, Dilara Demirpençe
doi: 10.5505/kpd.2021.88156  Pages 547 - 557
GİRİŞ ve AMAÇ: Yeme bozukluğu riski taşıyan ergenlerin, patolojik yeme davranışlarının erken teşhis edilmesi ve gerekli önleyici müdahalelerin zamanında yapılması için yeme davranışlarını tespit eden geçerli ve güvenilir bir ölçeğe sahip olmak önemlidir. Bu nedenle çalışmanın amacı problemli yeme davranışlarından duygusal yeme, kısıtlayıcı yeme ve dışsal yeme davranışlarını değerlendiren Hollanda Yeme Davranışı Anketi’nin (HYDA) Türkçe formunun psikometrik özelliklerinin 12-18 yaş aralığındaki ergenlerde değerlendirilmesidir.


YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışmamıza İstanbul ilinde yaşayan, yaşları 12-18 arasındaki 284 ergen dahil edilmiştir. Katılımcılara Sosyodemografik Veri Formu, Yeme Bozukluğu Değerlendirme Ölçeği (YEDÖ) ve HYDA ölçekleri uygulanmıştır.

BULGULAR: Ölçeğin faktör yapı geçerliliğinin kabul edilebilir nitelikte ve özgün ölçekle uyumlu olduğu saptanmıştır. Faktör geçerlilik analizinde Kısıtlayıcı Yeme, Duygusal Yeme, Dışsal Yeme alt ölçeklerinin güvenirlik katsayıları sırasıyla.89,.96 ve.90 olarak bulunmuştur. Alt ölçeklerin cinsiyete göre karşılaştırılmasında, Kısıtlayıcı Yeme ve Duygusal Yemenin kızlarda erkeklere göre anlamlı olarak yüksek olduğu görülmüştür. Yaşa göre karşılaştırmada ise Duygusal Yeme ve Dışsal Yemenin 15-18 yaş grubunda daha yüksek olduğu; Kısıtlayıcı Yemenin de 12-15 yaş grubunda daha yüksek olduğu bulunmuştur. Son olarak kısıtlayıcı yeme alt ölçeğinde 1.95 ve altında puan almanın kız ergenlerde zayıflık riski olan kız ergenleri, 2.05 puan ve üstünde puan almanın erkek ergenlerde aşırı kilolu erkek ergenleri belirleyebildiği gösterilmiştir.

TARTIŞMA ve SONUÇ: Çalışmanın sonuçları HYDA’nın Türkçe formunun 12-18 yaş arasındaki ergenlerde kullanılabilecek geçerli ve güvenilir bir ölçme aracı olduğunu göstermiştir.

INTRODUCTION: Having a valid and reliable scale to detect eating disorders in adolescents is important for early diagnosis of individuals at risk of eating disorders and timely preventive interventions. Thus, the aim of the study is to evaluate the psychometric properties of the Turkish form of the Dutch Eating Behavior Questionnaire (HYDA), which evaluates problematic eating behaviors including emotional eating, restrictive eating and external eating behaviors, in adolescents aged 12-18.
METHODS: Three hundred and sixty-four adolescents between ages 12 -18 living in Istanbul province were included in this study. Sociodemographic Data Form, Eating Disorder Examination Questionnaire (EDE-Q) and DEBQ were administered to the participants.
RESULTS: The factorial structure of the questionnaire was acceptable and in accordance with the original questionnaire. Cronbach alpha of Restrictive Eating, Emotional Eating and External Eating were found as.89,.95,.86 respectively. Gender-based comparison of the average scores of subscales showed that, Restrictive and Emotional eating were significantly higher in girls. Aged-based comparison of the average scores of subscales indicated that Emotional and External Eating were significantly higher in adolescents between ages 15-18 while Restrictive Eating was higher in adolescents between ages 12-15. Finally, it was shown that a score of 1.95 and below in the restrictive eating subscale can identify potentially thin female adolescents in female adolescent, and a score of 2.05 and above can determine overweight adolescents in male adolescents.
DISCUSSION AND CONCLUSION: The results of the study showed that DEBQ was a reliable and valid tool in Turkish adolescents aged 12-18.

CASE REPORT
14.Evaluation of dissociative disorder in the context of attachment trauma: A case report (tur)
Hande Günal Okumuş, Kevser Nalbant
doi: 10.5505/kpd.2021.42402  Pages 558 - 563
Dissosiyasyon; bilinç, hafıza, kimlik, duygu, algı, beden temsili, motor kontrol ve davranışın bütünleştirilmesinde bozulma ve/veya kesinti olarak tanımlanmaktadır. Dissosiyasyon; küçük gerginliklere cevaben ortaya çıkabilecek doğal bir tepkiden, işlevsellikte ciddi bozulmalara neden olabilecek dissosiyatif bozukluklara (DB) kadar uzanan bir yelpaze içinde değerlendirilmektedir. DB gelişiminde altta yatan sebep çoğu zaman çocukluk çağı travmaları olmakla birlikte bağlanma bozukluğu da önemli bir etkendir. Yapılan çalışmalarda çocukluk döneminde yaşantılanan ve tekrarlanarak içselleştirilen travmatik ilişkisel deneyimler aracılığı ile oluşan içsel çalışan modellerin güvensiz bağlanmaya yol açabildiği ve duyguların işlevsel olarak düzenlenmesini bozabileceği belirtilmiştir. Literatürde bağlanma stili, duygusal ihmal ve dissosiyatif belirtiler arasında güçlü ilişki olduğunu belirten çok sayıda çalışma bulunmaktadır. Ancak dissosiyatif belirtiler klinisyenler tarafından bağlanma patolojisi çerçevesinde ayrıntılı olarak ele alınmamaktadır. Bu olgu sunumunda dissosiyatif belirtiler nedeniyle kliniğimize başvuran 14 yaş kız olgunun literatür bulguları ışığında sunulması amaçlanmaktadır.
Dissociation is defined as impairment and / or interruption in the integration of consciousness, memory, identity, emotion, perception, body representation, motor control and behavior. Dissociation is evaluated in a spectrum ranging from a natural response that can occur in response to small tensions to dissociative disorders (DB) that can cause severe impairment in functionality. Although the underlying cause of CD development is often childhood trauma, attachment disorder is also an important factor. In the studies conducted, it was stated that internal working models formed through traumatic relational experiences experienced in childhood and internalized by repetition may lead to insecure attachment and disrupt the functional regulation of emotions. There are many studies in the literature that indicate a strong relationship between attachment style, emotional neglect, and dissociative symptoms. However, dissociative symptoms are not discussed in detail by clinicians within the framework of attachment pathology. In this case report, it is aimed to present a 14-year-old girl who applied to our clinic due to dissociative symptoms in the light of literature findings.

LETTER TO EDITOR
15.Methylphenidate treatment in an analgesic dependent adolescent with ADHD (eng)
Ayşegül Yolga Tahiroğlu, Gonca Gül Çelik, Ayse Avcı, Canan Kuygun Karcı
doi: 10.5505/kpd.2021.23255  Pages 564 - 566
Abstract |English PDF

LookUs & Online Makale