Panik bozukluğu (PB) bedensel ve bilişsel belirti- lerin eşlik ettiği yoğun kaygı ataklarının yaşandığı, süreğen gidişli bir hastalıktır. Prevalansına dair farklı rakamlar verilmekle birlikte %1.5-2.5 arasın- da olduğu bildirilmektedir (Tükel 2002). Komplike olmamış PB’de kadın: erkek oranı 2: 1 olarak belir- tilmekte, agorafobili PB’de bu oran 3: 1’e yük- selmektedir (Pollack ve ark. 2003). Hastanın yaşam kalitesinde anlamlı ölçüde bozulmaya neden olan PB tedavisi sadece atakların ortadan kaldırılmasını değil, aynı zamanda beklenti anksiyetesi ve kaçın- ma davranışlarını da gidermeyi ve kalıcı iyilik hali- nin sürdürülmesi için gerekli uygun idame tedaviyi içermektedir. PB’nin patofizyolojisine yönelik yapılan araştırmalar biyolojik temelli bir hastalık olduğuna ilişkin güçlü kanıtlar sunmaktadır. Buradan yola çıkılarak düzenlenen farmakolojik tedaviler belirtilerde önemli ölçüde iyileşme sağla- maktadır. Farmakolojik tedavinin yanı sıra özellik- le hastalığın bilişsel komponentine yönelik uygu- lanan psikoterapötik yaklaşımlar belirtilerin kont- rolünde ve beklenti anksiyetesine bağlı olarak gelişen kaçınma davranışlarında oldukça başarılı sonuçlar vermektedir. PB’de özellikle kullanılan yaklaşım bilişsel davranışçı terapidir. Terapi has- tanın durumuna ve gereksinimine göre farmakolo- jik tedavi ile birlikte ya da ayrı olarak kullanıla- bilmektedir. Tedavinin başlangıcında kombinasyon tedavisinin tek başına davranışçı terapiden daha üstün olduğu ama tedavi ilerledikçe bu ilişkinin ter-