ISSN 1302-0099 | e-ISSN 2146-7153
TURKISH JOURNAL CLINICAL PSYCHIATRY - J Clin Psy: 20 (1)
Volume: 20  Issue: 1 - 2017
EDITORIAL
1.Editorial
Burhanettin Kaya
Page 5
Abstract |Turkish PDF

RESEARCH ARTICLE
2.The Relationship Between Early Maladaptive Schemas, Parenting Styles And Psychological Symptoms And The Needs Threats
Burcu Kömürcü, Gonca Soygüt Pekak
doi: 10.5505/kpd.2017.29292  Pages 6 - 18
GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışmada, üniversite öğrencilerinde erken dönem uyumsuz şemalar, ebeveynlik biçimleri ve psikolojik belirtiler ile psikolojik dışlanmanın tehdit ettiği ihtiyaçlar arasındaki ilişkiler incelenmiştir.

YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışmaya Hacettepe Üniversitesi'nde eğitimine devam etmekte olan 133 öğrenci katılmıştır. Katılımcılara Young Şema Ölçeği Kısa Form-3 (YŞÖ-KF3), Young Ebeveynlik Ölçeği (YEBÖ), Semptom Değerlendirme Ölçeği (SA-45), İhtiyaç Tehdidi Ölçeği ve Demografik Bilgi Formu uygulanmıştır.

BULGULAR: Regresyon analizleri sonucunda baba ebeveynlik biçimlerinden Koşullu/Başarı Odaklı ebeveynlik biçimindeki artışın benlik değerindeki düşüşü; Kötümser/Endişeli ebeveynlik biçimindeki artışın benlik değerindeki artışı yordadığı dikkat çekmiştir. Ayrıca, babanın sergilediği Aşırı İzin Verici/Sınırsız ve Kötümser/Endişeli ebeveynlik biçimindeki artış kontrol ihtiyacındaki artışı; buna karşın Cezalandırıcı ebeveynlik biçimindeki artış kontrol ihtiyacındaki düşüşü yordamaktadır. Psikolojik belirtilerden kişilerin kaygı puanındaki artış benlik değerindeki artışı; fobik kaygı puanındaki artış benlik değerindeki düşüşü yordamaktadır. Ayrıca, kişilerarası duyarlılık puanındaki artış ise benlik değerindeki düşüşü yordamaktadır. Şema alanları ile psikolojik dışlanmanın tehdit ettiği ihtiyaçlar arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunmamıştır.

TARTIŞMA ve SONUÇ: Bulgular ebeveynlik biçimlerinin ve psikolojik belirtilerin psikolojik dışlanmanın tehdit ettiği dört temel ihtiyaçla ilişkili olabileceğini göstermiştir.

INTRODUCTION: This study was designed to examine the relationship between early maladaptive schemas, parenting styles, psychological symptoms and the need threats in university students.

METHODS: The sample of the study consisted of 133 undergraduate students studying at Hacettepe University. Aforementioned variables were assessed by Young Schema Questionnaire- Short Form 3, The Turkish versions of the Young Parenting Inventory, Symptom Assesment Inventory, Need Threat Scale.

RESULTS: A series of regression analyses revealed that perceived paternal Conditional/Success-Oriented parenting style predicted the decrease in self esteem. The Pessimistic/Anxious paternel parenting style predicted the increase in self esteem. Extreme Permissive/Unlimited and Pessimistic/Anxious paternal parenting styles predicted the increase in the need of control. On the other hand paternal Punitive parenting style predicted the decrease in perceived control. Analyzing the relationship between psychological symptoms and self-esteem, results showed that the increase in anxiety score predicted the increase in self esteem and phobic anxiety predicted the decrease in self esteem. Moreover, the decrease in self-esteem predicted by the increase in interpersonal sensitivity. Finally, analyses showed that there is no significant relationship between schema domains and basic need threats.


DISCUSSION AND CONCLUSION: In conclusion, findings pointed out the predictive power of early maladaptive schemas, perceived parenting styles and psychological symptoms on need threats.


3.Reflection of Symptomatic Improvement in Attention and Memory Functions in Patients with Schizophrenia
Duygu Yiğittürk, Burhanettin Kaya, Süheyla Ünal
doi: 10.5505/kpd.2017.21939  Pages 19 - 29
GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışmada şizofreni hastalarında psikotik belirtilerin alevlenme döneminde dikkat ve bellek işlevlerde gözlenen bozulmanın, belirtilerdeki gerilemeye paralel olarak düzelme göstereceği hipotezi test edilmiştir.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Psikiyatri servis ve polikliniğinde ayaktan ve/veya yatarak takip ve tedavi edilmekte olan, DSM-IV tanı ölçütlerine göre şizofreni bozukluğu tanısı alan ve tümü antipsikotik ilaç kullanmakta olan, 18-50 yaşları arasında 27 hasta çalışmaya alınmıştır. Hastalara belirtilerin alevli olduğu dönemde Kısa Psikiyatrik Değerlendirme Ölçeği (BPRS), Pozitif Semptomları Değerlendirme Ölçeği (SAPS), Negatif Semptomları Değerlendirme Ölçeği (SANS), Yan Etki Derecelendirme Ölçeği (UKU) uygulanmış, aynı gün Wechsler Bellek Ölçeği (WMS-R), Stroop testi ve Sözel Bellek Süreçleri Testi (SBST) yapılmıştır. Aynı uygulama hastaların belirtileri belirgin derecede gerilediğinde (BPRS puanlarında en az %50 azalma olduğunda) tekrarlanmıştır. İki dönemde uygulanan testler Wilcoxon Signed Ranks Test ile karşılaştırılmıştır.
BULGULAR: Hastalığın belirtilerinin yatıştığı dönemde WMS-R testinde kişisel aktüel bilgi, yönelim, konsantrasyon, mantıksal bellek ve dikkat puanları ile SBST de uzun ve kısa süreli bellek puanları alevli dönemdekine göre anlamlı düzeyde daha yüksek; tüm Stroop alt test puanları daha düşük bulunmuştur.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Şizofreni bozukluğunda belirtilerin arttığı dönemde gözlenen dikkat ve bellek işlevlerindeki bozulma, belirtilerin yatışması ile geriye dönebilmektedir. Bu gözlem şizofreni hastalarındaki bilişsel yıkımın azalması açısından alevlenmelerin önlenmesinin önemini ortaya koymaktadır.
INTRODUCTION: In this study, we proposed that if schizophrenic symptoms will decrease with drug treatment, it would be improvement in attention and memory functions.
METHODS: This research has been done in Inonu University Turgut Ozal Medicine Center Psychiatry Clinic between 2003- 2005. We included 27 patients whose ages ranged between 18-50 and who were inpatients and/or outpatients of Psychiatry Clinic, treated with the diagnosis of schizophrenia according to DSM-IV diagnosis criteria. During their acute periods Brief Psychiatric Rating Scale (BPRS), Positive Symptoms Rating Scale (SAPS), Negative Symptoms Rating Scale (SANS) and UKU Side Affect Assessment Inquiry were applied to patients and, at the same day they were also given Wechsler Memory Scale (WMS-R), Stroop Test and a Verbal Test of Memory Process (SBST). Same procedures were repeated when their symptoms improvement (when their BPRS scores were reduced at least %50). By using Wilcoxon Signed Ranks Test, we compared psychometric measures that were performed in patients in two periods.
RESULTS: When the results of neuropsychological tests in the acute and symptom resolution periods were compared, in WMS-R test; personal and current information task, orientation, concentration, logical memory and attention scores, in SBST; long and short period memory scores were found significantly higher, and all Stroop subtest scores were found significantly lower in the response to treatment.
DISCUSSION AND CONCLUSION: In our study, we found that schizophrenia patients have better attention and memory functions when positive and negative symptoms were regressed. This observation supports the importance of prevention of exacerbations in terms of reduction cognitive deteriorations in patients with schizophrenia.

4.Sociodemographic And Clinical Characteristics Of Patients In The Kahta State Hospital Psychiatry Clinic
Aysun Kalenderoğlu
doi: 10.5505/kpd.2017.76476  Pages 30 - 36
GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışmada Kahta Devlet Hastanesi Psikiyatrisi Birimi’ne başvuran hastaların sosyodemografik ve klinik özelliklerinin incelenmesi amaçlanmıştır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Bu çalışmada Kahta devlet hastanesi psikiyatri Kliniğine 2010-2013 tarihleri arasında yatan 270 hasta değerlendirmeye alınmıştır. Tanılar DSMIV-TR sınıflandırmasına göre konulmuştur.
BULGULAR: Yatan hastaların yaş ortalaması 40,68 ±14,80 idi ve hastaların %54.1’i kadın, %45,9’u erkeklerden oluşmaktaydı. DSM-IV tanı ölçütlerine göre, olguların %58,51’inde (n=158) tek bir psikiyatrik bozukluk vardı. Bunlar %30,4’ü anksiyete bozukluğu (n=48), %27,2’si psikotik bozukluk (n=43), %19,6’sı ikiuçlu bozukluk (n=31), %14,6’sı majör depresyon (n=23), %4,4’ü zeka geriliği (n=7), %1,9 madde bağımlılığı (n=3), %1,3’ü delüzyonel bozukluk (n=2), %0,6’sı bunama (n=1) idi. Bu hastaların %41,49’unda (n=112) ek psikiyatrik hastalık eşlik ediyordu.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Epidemiyolojik araştırmaların tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de önemi artmaktadır. Türkiye’de psikiyatrik hastalıklara ait sağlıklı ve güvenilir bilgilere gereksinim duyulmaktadır. Ülkemizin değişiklik bölgelerinde yapılan çalışma sonuçlarının değerlendirilerek psikiyatrik hastalıkların Türkiye profilinin oluşturulması, topluma özgü özelliklerinin tanınmasına, risk etmenlerinin saptanmasına, toplumsal ve demografik ilişkilerin ortaya çıkarılmasına katkıda bulunacaktır.
INTRODUCTION: The aim of this study was to investigate the sociodemographic and clinical characteristics of patients who applied to the Kahta State hospital.
METHODS: A total of 270 inpatients were evaluated in the Psychiatry Department of Kahta State hospital between 2010 and 2013. Diagnoses were made according to DSM-IVTR.
RESULTS: The mean age of the inpatients was 40,68 ±14,80 and The patients consisted of males 45,9 %, females 54.1 %. According to the DSM-IV criteria there was only one disorder in 58,51% patients (n=158). Those were Anxiety disorder 30.4% (n=48), psychotic disorder 27,2% (n=43), bipolar affective disorder 19,6% (n=31), major depression 14,6% (23), mental retardation 4,4% (n=7), substance abuse 1,9% (n=3), delusional disorder 1,3% (n=2) and dementia 0,6% (n=1). 41,49% of (n=112) this patients had comorbid disorders.
DISCUSSION AND CONCLUSION: The importance of epidemiologic research is increasing in our country as well as other countries recently. Valid and reliable data for psychiatric disorders are required in Turkey. Evaluating the results of studies performed in different regions of our country will contribute to obtain the specific characteristics of psychiatric disorders in Turkey.

5.Socio-Demographical And Clinical Characteristics Of Vaginismus Comparison With Other Female Sexual Dysfunction
Münevver Hacıoğlu Yıldırım
doi: 10.5505/kpd.2017.07379  Pages 37 - 44
GİRİŞ ve AMAÇ: Vajinismus batı toplumlarından farklı olarak ülkemizde cinsel işlev bozuklukları polikliniğine en sık başvuru nedenidir. Bu çalışmada vajinismusun diğer cinsel işlev bozukluklarından sosyodemografik ve klinik farklılıklarının saptanması amaçlanmıştır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Bir yıl boyunca cinsel işlev bozukluğu polikliniğine başvuran 49 vajinismus ve vajinismus dışında cinsel işlev bozuklukları tanısı alan 60 kadın hasta sosyodemografik ve klinik özellikleri açısından geriye dönük olarak değerlendirilmiştir. klinisyenler tarafından oluşturulan sosyodemografik ve cinsel davranışlar veri formu ile klinik veri formu kullanılmıştır.
BULGULAR: Vajinismus tanısı alan kadınların başvuru yaşı daha küçük, evlenme yaşı daha büyüktür. Vajinismus ve diğer cinsel işlev bozuklukları arasında ailenin cinselliğe tutumu, cinsel gelişim özellikleri ve cinsel eğitim açısından farklılık saptanmamıştır. Vaginismus tanısı alan kadınların evlilik öncesi cinsel aktiviteleri anlamlı derecede daha fazladır. Cinsel aktivitenin birleşme dışındaki alanları, istek, uyarılma ve orgazm diğer cinsel işlev bozukluklarına oranla daha iyidir.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Çalışmamızda kültürel özellikler açısından gruplar arasında farklılık yoktur. Vajinismusun kültürlerarası farklı rastlanma oranları düşünüldüğünde olası etyolojik etkenlerin saptanması için sadece sağlıklı kontroller ile değil cinsel sorunu olan kişilerle de karşılaştırılması uygun olacaktır.
INTRODUCTION: Unlike western societies vaginismus is the most frequent sexual dysfunction in patients admitted to sexual dysfunction outpatient clinics in Turkey. İn this study it was aimed to investigate the sociodemographical and clinical differences between vaginismus and other sexual dysfunctions
METHODS: 49 patients with vaginismus and 60 patients with other sexual dysfunction disorders who admitted to sexual dysfunction outpatient unit in a year were enrolled in the study. İn this study Socio - demographical and sexual behaviour scale and clinical characteristics scale prepared by clinicans were used.
RESULTS: Patients with vaginismus had higher marriage age and lower admnistiration age compared to other sexual dysfunction disorders. When we compared family attitude and sexual education we found that both groups had similar scores. Sexual activity before marriage and desire, arousal, orgasm in current sexual activity scores were higher in patients with vaginismus compared to patients with other sexual dysfunction disorders
DISCUSSION AND CONCLUSION: İn our studt there were no differences in terms of cultural variables. When cross-cultural differences in prevalance rates of vaginismus is considered to determine possible etiologic factors it will be important to compare them to groups that have sexual problems not only health controls.

REVIEW
6.The first interview with child ahead of reporting suspected child sexual abuse
Aynur Eren Gümüş
doi: 10.5505/kpd.2017.32032  Pages 45 - 58
Çocuk cinsel istismarının bildiriminde çocukların açıklamaları kritik değerdedir. Ancak alan yazın cinsel istismar mağduru çocukların yaşadıklarını kolayca açıklamalarını beklemenin gerçekçi olmadığını göstermektedir. Bu yüzden çocukların istemli açıklama yapmalarını sağlayabilecek meslek elemanlarının varlığı çok önemlidir. Bu çalışmada çocuk cinsel istismar şüphesinin bildirimine dayanak oluşturmaya yetecek bilgilerin alındığı ilk görüşmenin genel çerçevesini tanımlamak ve böylece ilgili meslek elemanlarının başvurabileceği yazılı bir kaynak oluşturmak amaçlanmıştır. Bunun için çocuğun cinsel istismarı açıklamasıyla ilgili araştırmalar ve benzer amaçla oluşturulmuş görüşme protokolleri incelenmiştir.
Bu çalışmada üç aşamalı bir görüşme şeması temel alınmış ve olası senaryo örnekleriyle görüşme planı oluşturulmuştur. Çocukla güven ilişkisinin oluşturulmasının öncelikli olduğu görüşmeye hazırlık aşaması; rahatlatıcı genel bir konuşmayı, bilgi vermeyi ve görüşme kurallarını tanımlamayı içermektedir. Çocuğun spontan anlatımının desteklendiği açıklamayı kolaylaştırma aşamasında; cesaretlendirme, içtenlik, gizliliğin sınırlarını açıklama, konuşmaya açık davet, asgari teşvik, empatik tepki, sessizlik becerisi, amacı belli sorular sorma, dolaylı anlatıma dikkat etme, açıklama davranışını onaylama gibi tepkilerin kullanımı yer almaktadır. Görüşmenin bitirilmesinin uygunluğunun gözden geçirildiği sonlandırma aşaması ise; çocuğun açıklama yapmış olmasına ve güvenliğine ilişkin duygularını öğrenme, sorularını yanıtlama, kontrolü almasına destek verme ve görüşmenin yazılı kaydını hazırlamayı içermektedir.
Child’s disclosures have critical value in child sexual abuse reporting. However, literature show that it is not realistic to expect the abused child to disclosure what s/he experienced easily. Accordingly, it is very important to have professionals who can provide help to get child’s purposeful disclosure. In this study, in order to get enough information of the suspected child sexual abuse, depicting the basics of the first interview; therefore providing a written reference appeal for the personnel concerning the issue was aimed. To assure this aim, the studies concerning the child sexual abuse disclosures and interview protocols formed for similar reasons were examined.
In this study, a three staged interview schema was taken as a base and an interview plan was formed with regard to samples of possible response sample scenarios. The preparation stage in which establishing a secure relationship with the child is a priority, consists of a general relaxing conversation, informing and describing the guidelines of the interview. The facilitation stage in which child’s spontaneous disclosure was supported, includes the use of responses such as encouraging, genuineness, explaining the boundaries of confidentiality, minimal encouragers to talking, free-recall prompt, empathetic response, ability of sustaining silence, asking questions with an aim, paying attention to implied explanations and confirming explanation behavior. The termination stage in which the convenience of ending the interview was checked, involves learning child’s feelings about his/her disclosure, checking child’s security, answering his/her questions, encouraging him to take control and preparation of written form of the interview.

7.Ergotherapy: A Job Field That Can Be The Job of Future
Onur Okan Demirci
doi: 10.5505/kpd.2017.41636  Pages 59 - 65
‘Ergo’ kelimesi Yunanca kökenli olup ‘iş’ anlamına gelmektedir. Ruhsal veya fiziksel engeli bulunan bireyleri duruma yönelik aktivitelerle yeniden topluma kazandırmak amacıyla uygulanan bir yöntemdir. Ergoterapi, bir diğer adı ile uğraşı terapisi, bünyesinde sanat, müzik, resim, el işi, fiziksel aktiviteler, motor-fonksiyon terapisi, duyumsal algı sağlama egzersizleri, yaşamı idame ettirebilme egzersizleri gibi bir çok etkinliği barındırmaktadır. Bir çok insan ergoterapiyi yeni bir sağlık alanı olarak düşünebilir fakat tarihi oldukça eskidir. Milattan sonra 4. Yüzyılda Bergamada Asklepios tapınağında şifalı su, çamur banyoları, spor ve tiyatro etkinliklerinin engelli kişilerin rehabilitasyonunda kullanıldığı bilinmektedir. Ergoterapinin günümüzde etkinliğine dair giderek artan sayıda bilimsel makale yayınlanmaya devam etmektedir. Amerika Birleşik Devletleri’ nde ergoterapi en iyi sağlık meslekleri arasında 17. sırada yer alırken, tüm meslekler içinde en iyi meslekler sıralamasında 23. sırada yer almaktadır. Günümüzde dünyada bir çok alanda çalışan ergoterapistler bulunmakta iken ne yazık ki ülkemizde bu sayı çok kısıtlıdır. Bu anlamda ergoterapi, yakın gelecekte Türkiye’ de önemli bir iş alanı olacak gibi görünmektedir.
‘Ergo’ word which means ‘work’ has an origin of Greek language. It is a method which practises in individuals who have pyhsical or mental disabilities. Ergotherapy, on the other meaning occupational therapy, includes activities like art, music, painting, handiwork, physical activities, motor functioning therapy, auditory perception exercises, ligering on exercises. Although it seems as a new healthcare field, the history of ergotherapy is quite old. It has been used in the century of 4th anno domini in Asklepios Temple as a rehabilitation method for disabled people. Nowadays, there are ever increasing articles about the efficieny of ergotherapy. It already took 17th place inside the list of best healthcare jobs and 23th place inside the best entire jobs in United States of America. At the present time, although there are many ergotherapists all over the World, unfortunately in our country there is few. In this sense, ergotherapy seems to be an important job field in the near future in Turkey.

CASE REPORT
8.Treatment refractory or trauma overlooked? A case of EMDR responsive late onset PTSD
Alişan Burak Yaşar, Fatma Dilara Altunbaş, Ayşe Enise Abamor, Meliha Zengin Eroğlu, Çiğdem Çelik Yaşar
doi: 10.5505/kpd.2017.66376  Pages 66 - 69
Yaşamın çeşitli dönemlerinde yaşanan travmatik olaylar kısa sürede olumsuz ruhsal değişimlere sebep olabilir. Bu değişimler ne kadar uzun sürdüklerine ve nelere yol açtıklarına bağlı olarak çeşitli patolojik tanıların belirtisi olabilir. Travma ile ilişkili bir bozukluk olan Geç Başlangıçlı Travma Sonrası Stres Bozukluğu (Geç Başlangıçlı TSSB) vakalarında ise stres belirtileri travmatik yaşantının üzerinden 6 ay veya daha fazla süre geçtikten sonra gözlenir. Mevcut belirtileri ve hastanın psikiyatrik öyküsünü irdelemek, sıkıntıların temelinde yatan başlıca sorunları ve travmaları tespit etmek ardından bu doğrultuda uygun tedavi yürütmek klinik tablo karmaşık olsa dahi hastalarda iyileşme sağlayabilir. Bu olguda çocukluk çağı cinsel taciz yaşantısının yetişkinlik döneminde tetiklenmesiyle ortaya çıkan ve farmakoterapiye yeterince olumlu cevap vermeyen Geç Başlangıçlı TSSB ile komorbid Majör Depresyonun EMDR terapisi ile tedavisi tartışılacaktır.
Traumatic events experienced in different periods of life may soon alter negative psychological changes. These negative shifts might be indications of pathology depending on their duration and consequences. In cases of Post Traumatic Stress Disorder with delayed expression (PTSD with delayed expression), which is a trauma-related disorder, stress related symptoms are observed after 6 months or later following traumatic event. Although the clinical picture be complicated, scrutinizing the patient’s existing symptoms and psychiatric history, detecting underlying problems and traumas, and then conducting a proper treatment accordingly may help provide recovery for its patients. In this case study, treatment of a PTSD with delayed expression comorbid Major Depressive Disorder (MDD) resistant to pharmacotherapy, which emerged after a childhood sexual trauma had become triggered in adulthood, will be discussed.

LookUs & Online Makale