ISSN 1302-0099 | e-ISSN 2146-7153
TURKISH JOURNAL CLINICAL PSYCHIATRY - J Clin Psy: 1 (2)
Volume: 1  Issue: 2 - 1998
REVIEW
1.Ethical Issues in Clinical Research
Yasemin OĞUZ
Pages 67 - 72
Bilimsel bilgi üretiminin temel yöntemi olan araştırma ve onun tıptaki izdüşümü olan klinik araştırmalar, çeşitli etik sorunlara yol açabilir. Bu makalede klinik araştırmaların yürütülmesi sırasında ortaya çıkan etik sorunlarla birlikte, genel olarak araştırmacıların bilim ahlâkı açısından olumsuz davranışlarına da değinilecektir. Etik açıdan değerlendirildiğinde "iyi" araştırmanın temel özellikleri vurgulanacaktır. Bunlar arasında, araştırılmaya değer bir sorunun belirlenmiş olması, uygun yöntemin seçilmiş ve yetkin bir biçimde uygulanmış olması, araştırmaya katılan deneklerin korunması ve denek haklarına saygı gösterilmesi sayılabilir. Bunun dışında bir araştırmacıyı bilim ahlâkı açıdan konumlandıran kimi edimlere de değinilecektir. Bunlar arasında, yapılmamış araştırmaların yayınlanması, verilerin değiştirilmesi ya da başkasının verilerinin çalınması sayılabilir. Bu yazının kısıtlı çerçevesi içinde bilim açısından olduğu kadar, etik açıdan da yetkin bir araştırmacının portresi oluşturulmaya çalışılacaktır.
Research, which is assumed to be the basic method for producing scientific knowledge and its correspondent in medicine, namely clinical research, causes many ethical problems. In this article, negative attitudes of researchers according to the moral of science will be discussed in general, in addition to the ethical problems which emerge from clinical research. Basic features of "good" clinical research in the light of ethics will be emphasized. Determining a problem that worths studying on scientifically, choosing an appropriate method and applying it perfectly, protecting the subjects of the research and respecting the rights of them can be claimed as the features of "good" clinical research. Furthermore other attitudes that places the researcher in a certain moral position will be touched on. Publishing researches which have never been done, changing the data or stealing the data of others are some examples for this kind of attitudes. In the limited scope of this article, I will try to draw the portrait of a competent researcher both scientifically and ethically.

2.Adolescence and Psychoanalysis
Talat PARMAN
Pages 73 - 82
Psikanaliz ve ergenlik bilimi aynı tarihte ortaya çıkmalarına karşın aralarındaki ilişki oldukça karmaşıktır. Psikanalizin ilk yıllarında ergenlik sorunlarında pedagojik yaklaşıma önem verilirken, son otuz yılda psikiyatrik yaklaşım ön plana geçmiştir. Bu yazıda ergen psikanalizi tarihinin kısa bir özeti yapılmaya ve önemli yazarların görüşlerine yer verilmeye çalışılmıştır
Although psychoanalysis is contemporary with science of adolescence, their relation is very complex. At first, psychoanalysis has prefered to handle adolescent problems pedagogically. In the past 30 years psychiatric approach has become more valid, in this domaine. The aim of this article is to make a brief summary of the history of adolescent psychoanalysis and review the theoretical approches of some authors.

RESEARCH ARTICLE
3.A Preliminary Study About the Effects of Forced Internal Migration on Mental Health
Aytekin SIR, Yener Bayram, Mustafa ÖZKAN
Pages 83 - 88
Türkiye’nin güneydoğusunda halk 1983’ten beri terörizmle karşı karşıya gelmektedir. Güvenlik gerekçesiyle bazı köy ve mezralar boşaltılmıştır. Bu çalışmada terör nedeniyle zorunlu iç göç yaşamış bir grubun ruh sağlığını Ruhsal Belirti Tarama Listesi (SCL- 90R) ve Beck Depresyon Envanteri (BDE) kullanarak değerlendirmeyi amaçladık. Çalışma grubu olarak çevre ilçe ve mezralardan Diyarbakır il merkezine göç etmiş 1 00 göçmen ve kontrol grubu olarak göç etmemiş fakat benzer sosyodemografik özelliklere sahip 80 kişiyle görüşülmüştür. Göçmen grubunun yaş ortalaması 38.84±15.23 (l5-72)’di ve 6Vi kadın, 39’u erkekti. Kontrol grubunun yaş ortalaması ise 35,71±15,35 (15-80)’di. Göçmen ve kontrol gruplarının SCL- 90-R sonuçlan ‘öfke’ dışında tüm alt gruplarda anlamlı biçimde farklıydı. Genel semptom endeksi (GSE) cinsiyet ve eğitimle ters korelasyon gösteriyordu. Eğitim düzeyi düşük ve kadın göçmenlerin GSE daha yüksekti. Ortalama BDE puanı göçmen grubunda 22.83 ±9.72, kontrol grubunda ise 12.49±10.26 olarak bulunmuştur. iki grubun BDE puanları arasındaki fark anlamlıydı. Çalışmamızın sonuçları zoraki göçün ruh sağlığım olumsuz yönde etkilediğini ve kadın göçmenlerin erkek göçmenlere göre daha fazla duygusal zorlanma yaşadığını göstermektedir.
In the Southeast of Turkey, people have been confronting terrorism since 1983. Some fields and villages were evacuated because of security reasons. In this study, we aimed to find out mental health of a group who experienced forced internal migration, using Symptom Distress Check List (SCL-90-R) and Beck Depression Inventory (BDI). As a study group, 100 immigrants who were forced to migrate from nearby villages and cities to Diyarbakir, and as a control group 80 residents who were not migrated but had similar sociodemographic aspects, were interviewed. The mean age of the migrant group was 38.84 ± 15.23 (range, 15-72). There were 61 women and 39 men. The mean age of the control group was 35.71 ±15.35 (range 15-80). SCL-90-R results of the immigrant and control groups were significantly different in all subgroups except ‘hostility’. In immigrant group Global Symptom Index (GSI) correlated to sex and education inversely. Lower educated and female immigrants had higher GSI. Mean BDI score was 22.83±9.72 in the migration group and 12.49±10.26 in the control group. The difference between this two groups’ BDI score was significant. Our results suggest that forced migration affects mental health negatively and female immigrants experience more emotional distress than male immigrants.

REVIEW
4.Sleep Studies in Psychiatric Disorders
Hamdullah AYDIN, Fuat ÖZGEN
Pages 89 - 97
Psikiyatrik bozukluklarda uyku çalışmaları, uykuda REM fenomenlerinin ve delta uykusunun değiştiğine işaret etmektedir. REM fenomenlerindeki değişmeler daha çok nörokimyasal, delta uykusu ise metabolik değişkenlerle ilişkili gibi görünmektedir. Psikiyatrik bozukluklarda uyku örüntüsünün farklılaştığı ortaya konmuştur. Araştırmalar belirgin bir uyku profili gösteren depresyonda yoğunlaşmıştır. Depresif hastalarda tanı ve tedavide uyku çalışmalarının iyi bir yol gösterici olduğu kabul edilmektedir. Günümüzde mikroanalizler ve diğer değişkenlerle birlikte polisomnografi bulgulan, büyük gelişmeler göstermekle birlikte, psikiyatrik tablolar arasında uyku çalışmalarının ayırdedici sonuçlar ürettiğini ileri sürmek güçtür.
Sleep studies in psychiatric disorders have become one of the major research areas in recent years. Investigations indicate that REM and delta sleep variables show the prominent differentiations in psychiatric disorders. Changes in REM variables could be related to neurochemical changes while delta sleep changes seem to be related to metabolic variations. Although sleep pattern of psychiatric patients differ from healthy population, there is no specific pattern attibutable to a spesific psychiatric disorder except depression. At present, while there has been a considerable development in polysomnographic techniques along with microanalyses, it is not easy to conclude that sleep studies are conclusive in differentiating between psychiatric disorders yet.

5.A Review on Obsessive-Compulsive Disorder and Psychosis
Ayşegül OZERDEM
Pages 98 - 102
Obsesif-Kompulsif Bozukluk (OKB) ve psikoz ilişkisi geçen yüzyıldan buyana klinisyenlerin dikkatini çeken ancak günümüzde bile sınırlan belirgin biçimde çizilememiş bir ilişkidir. Gerek şizofrenide obsesif-kompulsif belirtilerin süreç üzerine etkilerinin, gerekse OKB'de psikotik belirtilerin varlığının irdelendiği, hastalığın klinik özellik, gidiş ve sağaltıma yanıt özelliklerim ele alan klinik gözlemler ve olgu sunumları üzerindeki tartışmalar OKB içinde daha şiddetli, daha kötü gidişli ve sağaltıma dirençli bir alttipin olduğunu, ayrıca şizofreni ve obsesif-kompulsif belirtilerin birarada bulunmasının, süreci olumsuz yönde etkilediğini göstermektedir. Psikotik özellik taşıdığı düşünülen OKB tamlı hastaların klasik OKB'den farklı olarak obsesyonlarma içgörülü olmadıkları ve kompulsiyonlara direnmedikleri görülmüştür. Bu durum geçici olabileceği gibi kronik bir gidiş de gösterebilmektedir. Bu yazıda konuyu irdeleyen literatür gözden geçirilerek OKB ve psikoz kavramlarının birarada bulunuş biçimine yaklaşımlar ele alınmıştır.
Although relationship between Obsessive-Compulsive Disorder (OCD) and psychosis has been an attractive issue for clinicians since last century, it has not been well delineated yet. Studies investigating obsessive-compulsive symptoms in schizophrenia indicate that presence of these symptoms have a negative effect on outcome whereas reports and clinical vignettes on psychotic symptoms in OCD discusses the presence of a more severe and treatment resistant subtype of OCD with a worse outcome. OCD patients who are considered to have psychotic features differ from classical OCD patients with almost no insight to their obsessions and no resistance to the compulsions. This may occur either temporarily or carry a long term chronic course. In this paper, literature on this issue and different approaches to OCD and psychosis has been reviewed.

6.Sexual Education
Mehmet SUNGUR
Pages 103 - 108
Cinsel eğitim doğumla ölüm arasında devam eden bir süreç olmasına karşın, bu konudaki eğiticiler yeterince görünür olamamışlardır ve cinsel eğitim konusu halen her zaman olduğu gibi tartışmalı bir kavram olarak beklemektedir. Bu yazıda cinsel eğitimin tanımı, bileşenleri ve amaçları yanısıra; içeriği, yaş uygunluğu ve başarılı cinsel eğitim programlarının oluşturulmasına engel olan etkenler tartışılmaktadır.
Despite the fact that sexual education continues between birth and death, many of the sex education teachers are not clearly visible and sexual education still remains as controversial as ever. This article discusses the definition, components and aims of sexual education, its content and age appropriateness as well as barriers and factors that prevent establisment of successful sexual education programmes.

7.Medical Treatment of Somatoform Disorders
Hülya ÖNCÜLOGLU, Nevzat Yüksel
Pages 109 - 114
Bu çalışmada somatoform bozuklukların tedavisi gözden geçirilmiştir. Diğer tedavi yöntemlerinden kısmen bahsedilse de, daha çok ilaçla tedavi üzerinde durulmuştur. Somatizasyon bozukluk- ğu ve konversiyon bozukluğu başta olmak üzere somatoform bozuklukların ilaçla tedavisini içeren yayınlara literatürde az rastlanmadadır. Yapılan çalışmaların çoğunluğunu vücut dismorfik bozuklukları oluşturmaktadır. Somatizasyon bozukluğunun tedavisi konusunda hekimin, hastanın izlemi üzerine odaklanması ve olumlu ilişkilerin kurulabilmesi önemlidir. Hastaların antidep- resan ilaçlara verdikleri yanıtın olumlu olduğu belirtilmektedir. Birlikte anksiyete bozukluğu olabilen hastalarda bunaltı giderici ilaçlar da kullanılabilmektedir. Konversiyon bozukluğunun ilaçlarla tedavisi konusunda bilgiler yeterli değildir. Ancak amobar- bital ve benzodiyazepinlerin kullanımı ile ilgili yayınlarla karşılaşılmaktadır. Hipokondriyasiz tanısı alan kişiler genellikle psikiyatrik yardımı reddetmekte ve diğer bölümlere başvurmaktadırlar. Hastalığın rasyonel tedavisi konusunda kontrollü klinik denemeler bulunmamaktadır. Ancak son yayınlarda serotonerjik anti- obsesyonel ilaçlarla olumlu tedavi yanıtının alındığı bildirilmektedir. Vücut dismorfik bozukluğunun farmakolojik tedavisi ile ilgili çelişkili bilgiler bulunmaktadır. Seçici serotonin geri alım engelleyicilerinin tedavide ilk seçenek olduğu görüşü önem kazanmaktadır. Somatoform ağn bozukluğunun tedavisi, belirtileri ha- fifletebilme ve belirtilerle başedebilme üzerine odaklanmalıdır. Analjeziklerin hastalığın uzun dönem tedavisinde yardımcı olmadıkları; amitriptilin, imipramin ve doksepin gibi antidepresan ilaçların etkili olduğu belirtilmektedir.
In this article we reviewed the treatment of somatoform disorders. The therapeutic methods especially the drug treatment of the disorder was mentioned. In the literature, there is not much information about the medical treatment procedures of somatoform disorders, especially about somatization disorder and conversion disorder. The researches are mostly in the area of body dysmorfic disorder. For the treatment of somatization disorder, the physician has to concentrate on the follow-up of the patient. The physician must also have a good relationship with the patient. The anxiolytic drugs can be used for the treatment of patients who also have anxiety disorder. Our knowledge about the medical therapy of conversion disorders is limited. However, there are reports on using amobarbital and benzodiazepines in the treatment of disorder in the literature. The hypochondriac patients do usually refuse psychiatric support and be admitted to the other medical specialists. There are no controlled clinical trials for the rational treatmant of this disorder. However recently,the use of serotonergic anti-obsessional drugs has been proven to be effective in hypochondriasis. There are conflicting data about the pharmacological treatment of body dysmorphic disorder. These growing evidence indicates that the selective serotonin reuptake inhibitors are the drugs of first choice. The treatment of somatoform pain disorder is mainly related upon improvement of signs and to cope with the pain. The analgesics are not useful for the long-term therapy. On the other hand, antidepressant drugs like amitriptillin, imipramin and doksepine are effective in the treatment.

8.
Dirençli Depresyonların Tedavisi
Nevzat Yüksel
Pages 115 - 119
Antidepresan ilaçlan tolere eden depresif olguların bu ilaca yanıt verme oranı X60-70 kadardır. %5-10 olgu bir çok yönteme karşın yanıtsız kalmaktadır. Bu nedenle terapötik etkiyi arttırmak gereklidir. İlk ilacı değiştirmek uygun bir yaklaşımdır. Terapötik etkiyi arttırmak için diğer önemli önlemler trisiklik tedavisine serotonin geri alım inhibitörlerinin eklenmesi, serotonin geri alım inhibitörlerine trisiklik bir ilacın eklenmesi, tiroid hormonları, lityum, buspiron veya nöroleptik eklenmesidir.

RESEARCH ARTICLE
9.Neuroleptic Malignant Syndrome: 5 Cases
Hasan HERKEN, Nazmiye Kaya, Rüstem AŞKIN, Rahim KUCUR
Pages 120 - 124
Nöroleptik Malign Sendrom (NMS), antipsikotik tedavinin hayatı tehdit edici bir komplikasyonudur. Bu çalışmada, kliniğimizde tedavi edilmiş olan 5 NMS olgusu sunulmaktadır. Dört olgu bipolar bozukluk, bir olgu kısa psikotik bozukluk tanısı almıştır. Hastaların tamamında ateş, kas rijiditesi, bilinç bozukluğu ve yoğun terleme gözlendi. Bütün hastalara genel tıbbi tedavi yanı sıra, bromokriptin ve diazepam uygulandı. Hastaların tamamında düzelme sağlandı.
Neuroleptic malignant syndrome is a life-threatening complication of antipsychotic therapy. In this study, 5 NMS cases four of 5 cases have bipolar affective disorder and one of the cases have brief psychotic disorder. All of them showed the symtoms of hyperhermia, musculer hypertonicity, imparied consciousness and excessive sweating. All patients were treated with bromo- criptin and diazepam. All patients demonstrated full remission.

LookUs & Online Makale